"İnsanın mahiyetine, kudretten ehemmiyetli cihazat ve kaderden kıymetli programlar tevdi edilmiş." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın mahiyetine konulan cihazların hepsi birer kudret mucizesidir; hepsi hikmetlidir ve hepsi insan için vazgeçilemez derecede ehemmiyetlidir. Cihazat denilince aklımıza öncelikle göz, kulak, kalb, mide gibi ana organlar gelir. Bunların hepsi ehemmiyetlidir.
Böyle sayılamayacak kadar çok cihazlar, fabrikalar ve her hücrede elektrik üreten minik santraller bedenin her tarafını kaplamıştır. Bunların vazifeleri, yerleri, şekilleri, büyüklükleri ve diğer bütün hususiyetleri kader ile tayin edilmiştir. Hepsi “kaderden tevdi edilen kıymetli programlarla” çalışmaktadırlar.
Bu programların en ehemmiyetlisi de insan ruhunun ve kalbinin kemale ermesi konusunda Allah’ın takdir ettiği ilahi esaslardır.
Ahsen-i takvimde yaratılmış bulunan insanın, kendisine ihsan edilen bu yüksek istidadını inkişaf ettirerek âlâ-yı illiyyine çıkması, yani hem dünyada Allah’ın razı olduğu makbul bir kul olması, hem de ahirette cennetin en yüksek mertebelerine varması birtakım kaidelere bağlanmıştır. Bir sonraki paragrafta bu esaslar hülasa olarak şöyle nazara verilmiş bulunuyor:
"Eğer o istidat çekirdeğini İslamiyet suyu ile imanın ziyasıyla ubudiyet toprağı altında terbiye ederek evamir-i Kur’aniyeyi imtisal edip cihazat-ı maneviyesini hakiki gayelerine tevcih etse; elbette âlem-i misal ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i ahiret ve cennette hadsiz kemalât ve nimetlere medar olacak bir şecere-i bakiyenin ve bir hakikat-i daimenin cihazatına câmi’ kıymettar bir çekirdek ve revnaktar bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübarek ve münevver bir meyvesi olacaktır."(1)
İnsanın istidat çekirdeği yerinde kullanılırsa, o çekirdekten “Cennette hadsiz kemâlât ve ni’metlere medar olacak bir şecere-i bakiye” çıkabilir. Bunun için öncelikle bu çekirdeğin “ubûdiyet toprağına” ekilmesi gerekir. Yani, insan “Ben Allah’ın kuluyum; maddi ve manevi hiçbir cihazım benim kendi malım ve mülküm değil, onları dilediğim gibi kullanamam.” diyerek, bunların tamamını Allah’ın razı olduğu şekilde kullandığı takdirde istidadını ubudiyet toprağına ekmiş demektir.
Bu kul, imanın ziyası altına girmekle, aklı ve fikriyle ulaşması mümkün olmayan nice gaybî hakikatlere vakıf olur. Rabbinin sıfatlarını, isimlerini, ahireti, melekleri ve imanın diğer rükünlerini bu ziya ile görür ve bilir.
Bu imanı “evâmir-i Kur'âniyyeyi imtisâl”, yani ilahi emirlere harfiyen uyma takip eder. Artık, “cihâzât-ı mâneviyyesini hakikî gayelerine tevcih” yoluna girmiş olan bu bahtiyar kulun kalbi, aklı, hayali, hafızası; görme, işitme gibi duyguları; muhabbet, şefkat, korku, merak gibi sayılamayacak kadar çok hissiyatı manen terakki edecekler ve bu terakki yolculuğu en mükemmel meyvelerini ebedî saâdet mahalli olan cennette vereceklerdir.
1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü