"İşte, hiç mümkün müdür ki, pek büyük olan âlem-i zerrattan ta bir sineğe kadar bütününü mülk..." Burayı insanın nazır, müfettiş, çiftçi, tüccar, dellal, abid, memluk olma hususiyetleri yönünden açabilir miyiz?
Değerli Kardeşimiz;
İşte, hiç mümkün müdür ki, pek büyük olan âlem-i zerrattan, ta bir sineğe kadar bütününü mülk ve tarla yapan ve küçük insanı o büyük mülke nazır ve müfettiş ve çiftçi ve tüccar ve dellal ve abid ve memluk yaptıran ve kendine muhterem bir misafir ve sevgili bir muhatap ittihaz eden o Mâlikü’l-Mülk-i Zülcelâl'den başka, o mülke tasarruf edip o memlûke seyyid olabilsin?
Nazar, kelimesi gözle bakmaktan ziyade, fikren ve kalben teveccüh etme manasında kullanılıyor. Nitekim mesela, Maliye Bakanına daha önceleri Maliye Nazırı denilirdi. Bununla birlikte, nazar kelimesini göz ile bakma manasında da düşündüğümüzde konumuzla şöyle bir alaka kurulabilir:
İnsanın gözü küçük bir şeydir, ama dağa baktığında dağı içine alır, Güneş'e baktığında onun tecellisi gözünde meydana gelir. İşte bu küçük gözün böyle büyük işler görmesi gibi, bu cismen küçük olan insan da çok büyük vazifeler deruhte etmektedir. Bu vazifeler “nazır ve müfettiş ve çiftçi ve tüccar ve dellal ve âbid ve memlûk” kelimeleriyle hülasa olarak nazara verilmiş bulunuyor.
Şimdi bu kelimeleri paragrafın baş kısmında yer alan “pek büyük olan âlem-i zerrattan, ta bir sineğe kadar bütününü mülk ve tarla yapan” ifadesini esas alarak bir derece izah etmeye çalışalım:
Nazır; nazar eden, fikren düşünen, kalben teveccüh ve himmet eden gibi manalara geliyor. İnsan bütün mülk âlemini, Malik'inin namına temaşa etmekle, eşyayı ve hadiseleri ilahi isimlerin tecellileri olarak görmekle mükelleftir. Böyle yaptığı takdirde ahiretin tarlası olan bu mülk âlemi, insanı cennetin ebedî mülklerine ulaştırır.
Müfettiş; teftiş eden, inceleyen, manalarını ve hikmetlerini tetkik eden demektir. Bütün fen ilimleri bu teftişlerin güzel meyveleridir.
Çiftçi ve tüccar kelimeleri insanın çok mühim iki vazifesini birlikte ders verirler. İnsan dünya tarlasına Üstad'ımızın beyanıyla “ömür dakikaları”nı ekmektedir. Bu ekim ilahi rızaya uygun şekilde yapılmışsa mahsulü ebedî cennet nimetleri olur.
Tüccar kelimesi, Altıncı Söz’de tafsilatıyla izah edilen şu ayet-i kerimeyi hatırlatmaktadır:
“Şüphesiz, Allah mü’minlerden nefislerini ve mallarını cennet mukabilinde satın almıştır.” (Tevbe, 9/111)
Nefis, insana ihsan edilen dâhilî nimetleri, yani bedeninin bütün organlarını ve ruhunun bütün hislerini ve duygularını ifade eder. Mal ise bu geçici dünya hayatında onun tasarrufuna verilen haricî nimetlerdir. Her iki grup ihsanları da Allah namına, rıza dairesinde kullanan insan, çok büyük bir ticaret yapmış olur ve “cennete layık bir kıymet” alır.
Dellâl: İman eden bir insan, o büyük mülke bir dellal olmuştur. Mülkün malikini tanımakla kalmaz başkalarına da tanıtmaya çalışır. Namazının her rekâtında âlemlerin Rabbine hamd eder. Onun her bir âlemi en güzel ve mükemmel şekilde terbiye etmiş olduğuna imanını bu hamd ile dile getirir ve sair insanlara da bu ulvi hakikati anlatmayı bir vazife bilir.
Âbid ve memluk kelimeleri yakın mana taşırlar. Abid kul demektir, her kul Allah’ın mahluku, mülkü ve memluküdür. Allah’ın mülkü olan insan buna iman ettiğinde kendisini onun kulu ve memlukü bilmiş olur.
Memluk; mülk edinilen, kendisine malik olmayıp başkasının mülkü olan demektir. Bunun şuurunda olan insan, kul olduğunu bilir ve ömrünü Malik’inin emri ve rızası dairesinde geçirmeye çalışır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü