Lemeat'ta geçen "İki şer bir yerde bazen eder içtima." ifadesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Melâike bir ümmettir; şeriat-i fıtriye ile memurdur"
"Şeriat-i İlahi ikidir. Hem iki sıfattan gelmiş iki insan muhatap, hem de mükellef olmuş."
"Sıfat-ı iradeden gelen şer’-i tekvînî, insan-ı ekber olan âlemin ahvalini, hem de harekatını -ki ihtiyarî değil- tanzim eden şer’dir. O meşiet-i Rabbânî, yanlış bir ıstılahla tabiat da denilir."
"Sıfat-ı kelamından gelen şeriat ise, âlem-i asgar olan insanın ef’âlini ki ihtiyarî olmuş, tanzim eden şer’dir. İki şer’ bir yerde bazen eder içtima. Melaike-i İlahi, bir ümmet-i azîme, hem bir cünd-ü Sübhânî, Birinci şer’e olmuş hamele-i mümtesil, amele-i mümessil. Hem onlardan bir kısmı ibâd-ı müsebbihtir. Bir kısmı da müstağrak, Arşın mukarrebîni." (Sözler, Lemeat, Melâike bir ümmettir; şeriat-i fıtriye ile memurdur.)
Allah’ın tekvinî ve teşriî olmak üzere iki türlü şeriatı vardır.
Allah’ın kelam sıfatından gelen şeriat, insanların itikad ve amellerini tanzim eder ve onlara tam bir rehber olur.
Allah’ın tekvinî şeriatı ise, kâinattaki fıtrî yani âdetullah kanunlarıdır. Suyun kaldırma kanunu, yerin çekim kuvveti, soğuğun üşütmesi, sıcağın yakması, kuvvetin üstünlüğü, çalışmanın muvaffakiyet getirmesi, tembelliğin sefalet ve fakirlik getirmesi gibi kanunları sünnetullahtır, kevnî şeriattır.
Kur’an hükümlerine itaat ve isyan edenlerin mükâfat ve cezalarını ekseriyetle ahirette görecekleri, tekvinî şeriata uyanların yahut uymayanların ise kahir ekseriyetle karşılıklarını bu dünyada görecekleri ifade edilir. Buna göre tekvinî şeriata uymayan bir mü’min cezasını başarısızlık, sefalet, perişanlık olarak bu dünyada çeker. Bu kanunlara uyan bir gayrimüslim ise İlâhî iradeye -bilmeyerek de olsa- uygun hareket etmesinin mükâfatını bu dünyada görür. Bu iki şeriat ve kanunlar bazen içtima edebilir. Şöyle ki;
İçki içmek, zina etmek, kumar oynamak, insanları aldatmak, yalan söylemek hem tekvini (yani doğru ve hakikatli insanlar yanında) hem de teşrii olarak (İlahi şeriatte) yasaklıdır. Aynı şekilde insanlara ve zayıflara acımak, doğru iş yapmak, muhtaçlara yardımcı olmak gibi şeyler de hem tekvini hem de teşrii şeriat açısından lazımdır ve emredilmiştir.
Bir mümin namaz vasıtasıyla Allah’ı tesbih, tazim ve hamd ettiği gibi, suyun bin tonluk gemiyi fıtrî bir kanun ile yüzdürmesi de onun fıtrî bir namazı ve tesbihi mahiyetindedir. İnsanın hem dünyada hem de ukbada mutlu olabilmesi bu iki şeriata da uymasına bağlıdır.
Müslümanlar İslam’a uyup, tekvinî şeriatı terk ederlerse, dünyada tekvinî şeriata uyan kâfirlerin elinde oyuncak olurlar. İslam âleminin bugünkü hâli buna şahittir.
Melekler, kâinattaki fıtrî kanunların vekil ve temsilcileridirler. Her bir kanun ve o kanuna tâbi olan eşya, fıtrî bir şekilde Allah’ı tesbih ve tezkir ediyor. Melekler de bu fıtrî tesbih ve tezkiri vekâleten Allah’a takdim ediyorlar. “Hamele-i mümtesil, amele-i mümessil.” ifadeleri bu manaya geliyor.
Meleklerin çok envaı vardır.
"Evet, elbette bir katre yağmura müekkel olan melek, şemse müekkel meleğin cinsinden değildir." (bk. age., Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat.)
İnsanların amellerini yazan melekler başka, farklı mahiyetlere sahip her bir mahlûkun tesbihlerini temsil eden melekler daha başkadır.
Öte yandan, madde âlemiyle hiç münasebeti olmayıp sadece hayret ve tefekkürle, tesbih ve tahmidle meşgul melekler de vardır. Arşa müekkel olan melekler bu gruptandırlar. Yani melekler böyle azametli bir ümmettirler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
İçtima kısmını insan için anlamak gerekiyor. İnsanlık bu iki şeriatı her zaman içtima edemiyor.