"Mesken, sakinlerinden daha ziyade yaşar. Kale, ehl-i tahassundan daha ziyade ömrü uzundur..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İşaret"

"Malûmdur: Mesken, sakinlerinden daha ziyade yaşar. Kale, ehl-i tahassundan daha ziyade ömrü uzundur. Sükûn ve tahassun, vücudunun illetidir, beka ve devamına değildir. Beka ve devamına olsa da istimrar ve adem-i hulüvvü iktiza etmez. Bir şeydeki garazın devamı, belki terettübü, o şeyin devamının zaruriyatından değildir. Pek çok binalar süknâ veya tahassun için yapılmışken, hâvî ve hâlî olarak ortada muallâk kalıyor. Bu sırrın adem-i tefehhümünden, tevehhümlere yol açılmıştır."(1)

Bir ev, içinde yaşayanlardan daha uzun yaşar. İçindekiler ölür, ama evin ömrü devam eder. Evin dededen toruna geçmesi bunun en somut delilidir. Bir kalenin ömrü kaleye sığınanlardan daha uzundur. Kaleye sığınmak için kaleyi yapanlar ölür; ama kalenin ömrü daha uzun yıllar devam eder. Ev ve kalenin yapılma gerekçesi oturmak ve sığınmak ihtiyacıdır. Oturmak ve sığınmak ihtiyacı, ev ve kalenin devamı ve ömrünün uzun olması için, bir gerekçe teşkil etmez. Faraza gerekçe teşkil etse de bakiliğini ve ölümsüzlüğünü gerektirmez.

Allah, Kur’an ayetlerini belagat noktasından içinde oturulacak bir ev ve sığınılacak bir kale gibi tanzim etmiştir. Bu ev ve kale hükmünde olan ayetlerin içinde her dönemde sakinler ve sığınmacılar oturmuş ve sığınmışlardır. Lakin otururken ev ve kalenin iç tefrişatını kendi zevk ve anlayışına göre yapmışlardır. Yani ayetleri kendi dönem ve şartlarına göre anlayıp yorumlamışlar. Bu anlayış ve yorumlar ayetin sabit ve baki malları değildirler, o dönemde yaşayan sakin ve sığınmacıların kendi zevk ve yorumlarıdır. Ama ayetin temel belagat kalıpları daimi ve bakidir. Her dönemdeki insanlar bu kalıpların içine sığınıp oturabilirler.

"Tenbih"

"Şu tafsilden maksat; tefsiri te'vilden, kat'îyi zannîden, vücûdu keyfiyetten, hükmü etrafın teşrihatlarından, mânâyı masadaktan, vukuu imkândan temyiz ve tefrikle bir yol açmaktır."(2)

Üstad Hazretleri bahsin devamında olan bu tenbih ile meseleyi daha da netleştiriyor. Kur’an’ın tefsirini tevilden yani dönemsel ve şahsi yorumlardan, kati olanı zanniden yani kişinin kanaatinden, vücudu keyfiyetten ayırmak yani bir şeyin varlığı kesin iken neye benzediği şahıslara göre bir olmayabilir. Bir meselenin hükmünü insanların yaptığı şerhlerden ayırmak icab eder.

Mesela, Ye'cüc ve Me'cüc varlığı Kur’an'da katidir; ama ne olduğu ve keyfiyeti kati değildir. Ayetin hükmü ile insanların indi olarak o ayete yüklediği anlamlar farklıdır, ikisini iltibas etmemek gerekir. Yine manayı masadaktan ayırmak gerekir, ayetin manası ile muhtemel manaları arasında çok fark vardır.

Masadak; ayetin bütün hak manalarını kuşatmasıdır, biz bu manalardan birisini alıp ayetin manası bu dersek, diğer hak manaları inkar etmiş oluruz ki, bu doğru değildir. Vukuu imkandan temyiz etmek, yani olmuş şeyi olabilecek şeyden ayırmalıyız. Olma ihtimali olan şeyleri olmuş gibi kabul etmek ve ona göre hüküm vermek, çok yanlıştır. İşte bu gibi gerekçelerden dolayı, ayetin esas kalıbını özelleştirip zaman ve mekan kaydı altına almaya kalkmamalıyız. Zira ayetin bu kalıpları sadece bir şahsa ya da bir döneme mahsus değildir. Ayetler bütün şahısları ve bütün dönemleri kuşatıyor...

Dipnotlar:

(1) bk. Muhakemat, Birinci Makale (Unsuru'l-Hakikat), On İkinci Mukaddime.
(2) bk. age.

İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (19. Bölüm).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

turkmaestro
Allah razı olsun. Gerçekten olma ihtimali olan şeyleri olmuş gibi algılamak insanın en temel meyillerindendir. Bu hataya çok düşüyoruz. En kötüsü de ictimai hayatta davranışlarını olma ihtimali olan şeylere dayandırarak hareket edenler, Allah'a havale ediyorum.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...