"Meziyetin varsa hafâ türâbında kalsın, ta neşvünema bulsun" bölümünü; iphamda izhar, ihfâda ispat kısmıyla özetler misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadımız bu bahiste, kişinin meziyetlerini açıklayarak değil de gizleyerek inkişaf ettirebileceğine işaret eder. Yani yaptığımız meziyetleri gizlediğimizde, o işi ve hizmeti yapabilecek ne kadar kişi varsa, hepsine birer şeref ve meziyet verebilmenin yolu açılmış olur. Bu nedenle bir güzel iş onlara, yüzlere belki binlere çıkar. Fakat yaptığımızı ifade ettiğimizde ve kasdi bir şekilde ilan ettiğimizde, sadece kendimize şeref kazandırmaya vesile oluruz. Hatta bazen büyük bir cemaatin çalışmalarıyla meydana gelen ve herkese bir şeref kazandıran bir hizmeti, bir insan yalnız başına sahiplenmeye çalışabilir. Böylece bütün ekibin şerefini bire indirip, herkese zulmeder.
"İphamda izhar eder, ihfâda ispat eder. Mesela, ecelin iphamında bir muvazene vardır; her dakikada tutar ne vaziyet alırsan." (Sözler, Lemeât, Meziyetin varsa hafâ türâbında kalsın...)
Bir şey gizli kaldığında kendi emsalini de kıymetlendirir. Çünkü kıymetli olan açığa çıksa sahiplenecek, diğerleri kıymetini kaybedecek. Ama gizlide kaldığında, onu bulmak için benzerleri de aynı kıymete terakki etmiş olur. Mesela; elmas çok kıymetli bir maden olduğu için sürekli aranır ve el üstünde tutulur. Ama toprak ve taş, elmas gibi kıymetli olmamasından dolayı, çok boldur ve ayak altında dolaşır. İşte gizli olan elmas ve değerli madenler, bulunabilecekleri bütün alanları kıymetlendirir. Nerde oldukları belli olsa, sadece kendileri kıymetli olur, diğer şeyler kıymetten düşer. Kadir Gecesi diğer gecelerden kıymetli olduğundan ve ramazanın her gecesinin de kıymetinin unutulmaması gerektiğinden, ilahi hikmet gizli kalmasını irade etmiştir ki, diğer gecelere gereken kıymet ve ehemmiyet sönmesin.
Üstad bu hakikate şu cümleler ile işaret ediyor:
"İşte sana misali: İnsan içinde veli, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mücmel. Cumada müstetirdir bir saat, kabul olur dua edersen."
"Ramazan'da münteşir bir leyle-i zû-kadir, esmaü'l-hüsnada muzmer iksir-i ism-i âzam. Bu misallerin haşmeti, hem de o sırr-ı hasen." (bk. age. a.y.)
İnsanın dünya ve ahiret dengesini iyi kurması, gafletten uyanıp, daima tövbe ve istiğfarda bulunarak her an ölecekmiş gibi ahiretine hazırlıklı olması için ecelin gizli olması, büyük bir nimettir ve büyük bir rahmettir. Eğer her insanın ne zaman öleceği belli olsa idi, insan yarı ömrünü gaflet ve sefahette geçirir, ölümüne yakın bir zamanda tövbe ve istiğfar eder ve ibadet yapardı. Ecel gizli olduğundan ölümünün her an başına geleceğini bilen, ömrünün ebedî olamadığını anlayan insan, gününün en az "yirmi dörtten birisini, hakiki bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarf" (bk. age., Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam.) eder, ahiretine ciddi çalışır ve ibadetlerinde daha hassas davranır. Çünkü insanı ibadetten alıkoyan ve usandıran "tevehhüm-ü ebediyettir", yani çok uzun yaşama arzusudur. Bu bir vehimdir ve şeytanın; "Daha gençsin, önünde çok seneler var, daha sonra ibadet edersin." diyerek insanı aldatmasıdır, desisesidir.
"Hiç kati senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın." (bk. age., a.y.)
Ölümün gizli olmasının bir başka rahmet yönü ise şudur:
Eğer ecel muayyen olsa idi hiçbir insan hayatından zevk ve lezzet alamazdı. Bir saat sonra öleceğinden haberi olmayan bir insan yemeğini lezzetle yiyor. Eğer o kimse faraza on yıl sonra veya altmış yetmiş yaşında öleceğini bilse idi hayat ona azap olurdu, hiçbir şeyden zevk ve lezzet alamazdı.
Evet, bir şey gizli kaldı mı, kendisine benzeyen herkese o şereften paye verir. Yani bu işi aynı özellikteki bu kişilerin her biri yapabilir anlamını verdiğinden, meziyet bir değil binler olabilir. Kadir Gecesi'nin gizli olması bütün ramazan gecelerini kıymetlendirir. Cumada saat-i icabenin gizli olması, bütün cuma saatlerini değerli kılar. İnsanlar içerisinde veli kullar belli olmadığı için bütün müminlere o nazarla bakmaya vesile olur. Onun için bizim de güzel meziyetlerimiz olursa ve mesela evde işyerinde güzel bir şey yapmışsak onu izhar etmezsek, onu yapabilme ihtimaline sahip herkes bu şereften hisse alırlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
İ'lem eyyühe'l-aziz! Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan büyük bir ölçüde tekrar ettiği ihyâ-yı arz ve toprak unsuruna nazar-ı dikkati celb ettiğinden, kalbime şöyle bir feyiz damlamıştır ki: Arz, âlemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın kalbidir. Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda isal eden yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semâvattan Hâlık-ı Semâvata daha yakın bir yoldur. Zira, kâinatta tecellî-i rububiyet ve faaliyet-i kudrete ve makarr-ı hilâfete ve Hayy-u Kayyûm isimlerinin cilvelerine en uygun, topraktır. Nasıl ki arş-ı rahmet su üzerindedir; arş-ı hayat ve ihya da toprak üstündedir. Toprak, tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir ayinedir. Evet, kesif birşeyin ayinesi ne kadar lâtif olursa, o nisbette suretini vâzıh gösterir. Ve nurânî ve lâtif birşeyin de ayinesi ne kadar kesif olursa, o nisbette esmânın cilvelerini cilâlı gösterir. Meselâ, hava ayinesinde, yalnız şemsin zayıf bir ziyası görünür. Su ayinesinde şems ziyasıyla görünürse de elvân-ı seb'ası görünmüyor. Fakat toprak ayinesi, çiçeklerinin renkleriyle, şemsin ziyasındaki yedi rengi de gösterir. MESNEVE-İ NURİYE(şu'le)