Nur risalelerinde, Farsçanın da cennet dili olabileceğine dair rivayetin olduğu ifade ediliyor. Ancak böyle bir rivayetin olmadığını iddia edenler vardır. Bu konuda bizleri aydınlatır mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
İtiraz Edilen Kısım:
"Bir rivayette, lisan-ı ehli cennetten sayılan Farisi lisanı..."(1)
Yapılan İtiraz ve İddia:
Said Nursî’nin bu ifadesi gayet muğlaktır. Hangi rivayette, kimden yapılan rivayette Farsça cennet ehlinin lisanı sayılmıştır? Bu rivayetin sıhhati nedir? Said Nursî, bu soruların cevabını vermemiştir.
Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler adlı eserinde şöyle diyor:
Gerek Arapların diğer milletlerden üstün sayıldığı çağlarda ve gerekse Araplarla öteki unsurlar arasında herhangi bir fark gözetilmediği devirlerde, Araplık davası güden kimselerce uydurulmuş hadisler vardır. Meselâ "Arapların, insanların en hayırlısı olduğu"nu beyan eden (İbn Arrak, Tenzîhu’ş-Şerîa, II/36) ve "Hz. Peygamber’in Arap, Kur'an-ı Kerim’in ve cennet dilinin de Arapça olması sebebiyle Arapların sevilmesini" (Zehebî, Mizânu’l-İtidâl, II/213) emreden hadisler bu kabildendir. Arapçayı metheden uydurma hadislerin imalcileri, bunun yanında, diğer dilleri yeren bir seriyi hazırlamayı da ihmal etmemişlerdir. Bunlardan birine göre: Allah Tealâ, lisanlar içinde en çok Farsçadan nefret eder; şeytanlar, Huzistanlıların (bugün İran’ın sınırları içinde bulunan bir yer) diliyle, cehennemlikler Buharalıların diliyle konuşurlar (Suyûtî, Leâli’l-Masnûa, I/11; İbn Arrak, age, I/137). İranlılar da buna derhâl cevap vermekten geri durmayacaklardı. Nitekim, şu uydurma onun karşılığıdır: Arşın etrafındaki melekler Farsça konuşurlar; Allah Tealâ, içinde mülâyemet (yumuşaklık) bulunan bir şey vahyedeceği vakit, onu Farsça olarak vahyeder; içinde şiddet bulunan bir şey vahyedeceği zaman da onu Arapça olarak inzal eder (Suyûtî, age, I/10; İbn Arrak, age, I/136).
Diriliş günü insanların hangi dille konuşacakları, Allah’ın hitabını hangi dille duyacakları bilinmez. Çünkü, yüce Allah ve Hz. Peygamber, bu konuda bize bir şey bildirmemiştir. Farsçanın cehennem ehlinin, Arapçanın da ebedî nimet (cennet) ehlinin dili olduğuna dair sahih bir rivayet yoktur. Ashap arasında bir ihtilâf olduğunu da bilmiyoruz. Bu konuda hiçbiri bir şey söylememiştir. Zira, bu gibi şeylerde konuşmak boşboğazlıktır. Bu konuda önceki âlimlere de yüce Allah bir şey söylememiştir. Ne var ki, müteahhirîn (sonraki âlimler) arasında bu konuda farklı görüşler belirmiştir.
Bazıları, Arapça konuşacaklarını söylemiştir. Bir kısım âlimler de cehennemliklerin bundan hariç olacakları görüşündedirler. Çünkü, onlar Farsça konuşurlar ve Farsça cehennemde onların dilidir, demişlerdir. Bazısı da Süryanîce konuşacaklarını, çünkü bunun Hz. Adem (a.s.)’in dili olduğunu ve diğer dillerin ondan türediğini söylemişlerdir. Bunlardan bazıları, cennet ehli bunun dışındadır, çünkü onlar Arapça konuşurlar, demişlerdir.
Bütün bu görüşlerin aklî veya naklî hiçbir delili yoktur. Hepsi de delilsiz iddialardır. Allahu a‘lem.
İşte Said Nursî’nin zikrettiği rivayet, İranlı Şiîlerin uydurmasından ibarettir. Bu da onun Şiadan etkilendiği konulardan sadece biridir. Kendisinin kalbine Farsça gelen ihtarların zikri daha önce geçmişti.
İtiraz ve İddiaya Cevap:
Önce itiraza konu olan ve muterizlerin bulamadıkları hadis rivayetiyle ilgili bir malumat vermek suretiyle kendilerine yardımcı olalım:
Hanefî fıkıh alimlerinden Haskefî, konuyla ilgili şöyle bir hadisten söz etmektedir.“Cennet ehlinin lisanı Arapça ve Dürriye olan Farsçadır.”(2)
İbret verici bir manzara... Maksat üzümü yemek değil, bağcıyı dövmektir. O halde, ilgili hadis rivayetinin kimden geldiğini tespit etmenin de bir anlamı yoktur. Çamur at iz bırakır. Böylece “Şiîlik” izini bırakmakla, bu mesele kendilerine göre halledilmiş olacaktır.
Bu sebeple, yukarıdaki uydurukça rivayetlerde “Farsça lisanı cehennem halkının konuştuğu dil.” olduğu vurgulanmış olması da bir şey ifade etmez.
Bediüzzaman’ın “bir rivayette...” demek suretiyle rivayetin zaafına işaret etmesi ve bidat ehlinin “namazda Kur’an’ın Türkçe mealinin okunmasını teşvik ve terviç etmek maksadıyla, İmam-ı Azam’ın bir fetvasını bahane etmeleri sebebiyle, onlara böyle bir rivayetin var olduğunu söyleyerek, -İmam-ı Azam’ın fetvasının bir çok yönden hususiyet arz ettiğini belirterek- dini tahrip edenlere cevap vermesi de bir şey ifade etmez.
Söz konusu rivayetin kaynağı tespit edilmezse bile, “İşte Said Nursî’nin zikrettiği rivayet, İranlı Şiîlerin uydurmasından ibarettir” şeklinde ilmî(!) bir yargıya varmanın ne sakıncası var?!
Ne de olsa, yukarıda geçen ve Farsça dilinin kesinlikle cennette değil, olsa olsa cehennemde konuşulacağına dair bazı rivayetlerle kafalar karışmıştır. Eh! Bu arada Bediüzzaman’ı da vurursak, bir taşla iki kuş vurmuş oluruz. Bu anlamdaki peşin hükümlülüğün ve art niyetin dünyada da ahirette de mesuliyeti mucib olduğu unutulmamalıdır.
Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım.
(2) bk. Dürrü’l-Muhtar, 1/483.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü