"رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ" ayetin yeri ve konumuz ile münasebetini anlatabilir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bunları boş yere yaratmadın, Ey Rabbimiz. Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Sen de bizi cehennem ateşinin azabından koru." (Âl-i İmrân, 3/191)
Cehenneme dair küçük parçanın arkasına bu ayetin duası gayet yerinde düşmüştür.
Surenin sona erdiğine işaret eden bu ve bundan sonraki ayetler, aynı zamanda onun hulasası mahiyetindedir. Kur’an-ı Kerim’in sureleri ve konuları ekseriyetle nasihat ve ibret ihtiva eden ayetlerle sona ermektedir.
Görüldüğü gibi burada da göklerin ve yerin yaratılışında akıl sahipleri için ibret alınması gereken şeylerin bulunduğu nazara verilmekte ve mü’minlerin bu ibret alınacak hadiseler karşısındaki tavırları dua üslubuyla anlatılmaktadır. Bu durum surenin sona ermekte olduğuna bir işarettir.
Üstat Hazretleri Haşir Risalesinin tamamında, ilahi isimlerin ahireti iktiza ettiklerini izah ve ispat ediyor. Mesale, Onuncu Hakikat'ta: "Bâb-ı Hikmet, İnâyet, Rahmet, Adalettir. İsm-i Hakîm, Kerîm, Âdil, Rahîmin cilvesidir." buyurmakla, Allah’ın hikmetinin, inayetinin, rahmet ve adaletinin ahireti iktiza ettikleri, bunların ahiretsiz olamayacakları önemle nazara veriliyor. Ayet-i kerîmede “Bunları boş yere yaratmadın.” buyrulmakla da ahiretin varlığına çok önemli bir delil getirilmiş oluyor. Ve sonunda “Bizi cehennem ateşinin azabından koru.” buyuruluyor.
Müfessirlerin Bakara suresinin bir devamı olarak değerlendirdikleri bu surede Kur’ân-ı Kerîm’in temel itikad konuları olan tevhid, nübüvvet ve âhiretin yanında ağırlıklı olarak Ehl-i kitaba yani Yahudi ve Hristiyanlara yapılan ikazlar yer almıştır. Bu ayetlerde de aynı konular hülasa olarak ele alınmakta, Allah’ın birliği, kudreti, yaratması hakkında deliller getirilmekte, böylece öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğuna işaret edilmektedir. Surenin başlangıcında da böyle bir hulasa verilmiş, müteakip ayetlerde tartışılan ana konulara ve öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna dair deliller getirilmişti. Burada ise aynı konulara işaret edilerek surenin konu ve mesaj bütünlüğü korunmuştur.
Yüce Allah’ın insana lutfettiği en büyük nimetlerden biri akıldır. Ancak insanın doğru yolu bulması için akıl sahibi olması yeterli değildir. Bu sebeple peygamberler ve kitaplar gönderilmiştir. Gözün görebilmesi için güneş ışığına ihtiyacı olduğu gibi, aklın da ulvi hakikatleri –hususen gayb âlemini– kavrayabilmesi için de vahyin ışığına ihtiyacı vardır. Râgıb el-İsfahânî akıl ile vahyin ehemmiyetini şöyle ifade etmiştir:
“Azîz ve celîl olan Allah’ın insanlara iki elçisi vardır; birincisi bâtınî elçi olan akıl, ikincisi de zâhirî elçi olan peygamberdir. Öncelikle bâtınî elçiyi (akıl) kullanmadan zâhirî elçiden (peygamber) yararlanmak mümkün değildir; çünkü peygamberin akidesinin sahih olduğu akılla bilinir... Akıl olmasaydı din yaşayamazdı, din olmasaydı akıl şaşkın kalırdı. Onun için Allah Teâlâ bu ikisini ‘nûr üstüne nûr’ buyurarak (Nûr, 24/35) birbirine bağlamıştır.”(1).
1) bk. Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa, s. 207.Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü