"Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı." Ne demektir? "Arayan bulur." mantığı var gibi, ne dersiniz?
Değerli Kardeşimiz;
1. Evvela, hiçbir ilmî eser müşteri aramaz, muhtaç olanlar onu arar bulurlar. Bu noktada Risalelerle Nur talebelerini birbirinden ayırmak gerekir. Risaleler, Kur’an’ın manevî bir i’cazı olduğundan zatında çok ehemmiyetli, ulvî ve kudsîdir. Bu noktadan bizim ona şeref vermemiz söz konusu olamaz, biz ancak onunla şerefleniriz. Bu sebeple Üstad, “Risaleler müşteri aramaz” diyor, ama “Nur talebeleri müşteri aramaz.” demiyor.
2. Bir davanın gelişmesi ve büyümesi insanlarla olacağından, elbette bu hakikatleri müşterilere ulaştırmaya çalışmalıyız. Bizim bu gayretlerimiz Risalelerin müşteri araması demek değildir.
3. Hizmette bir nevi manevî kazanç ve ticaret söz konusu olduğundan müşteriler aranır.
4. Üstad, hayatı boyunca istidatlı, hamiyetli ve sadakatli dava adamları aramış ve yetiştirmek için büyük bir gayret göstermiştir.
5. “Karşımda müthiş bir yangın var. İçimde evladım yanıyor, imanın tutuşmuş yanıyor, o yangını söndürmeye ve imanımı kurtarmaya koşuyorum.” diyen bir Üstad'ın talebeleri yerinde duramazlar.
6. Onuncu Lem'adaki şefkat tokatlarının birincisi dikkatle mütalaa edildiğinde Üstadımızın âleminde hizmet hep ön plandadır.
7. Üstad'ın ism-i Hakîm ve ism-i Rahim’e mazhariyetinin sırrı da müşteri aramaya matuftur.
8. Herhalde yanan insanlar itfaiyeye koşmazlar; bilakis itfaiye ehli, saniye gecikmeksizin yananların imdadına koşmaları iktiza eder.
9. Peygamber Efendimiz (asm), liyakatlı ve kabiliyetli müşteriler ararken;
• Yüzlerce defa onlara davasını anlatma ihtiyacını hissederken;
• Fiilen aciz kaldığında Ömer’lerden birini nasip etmesi için Rabbine dua ve ilticada bulunurken;
• Yirmi sene gibi kısa bir zamanda yetiştirdiği yüz yirmi dört bin dava adamının, yıldız insanların sadece on bin kadarı mukaddes beldelerde, diğerleri dünyanın muhtelif beldelerinde vefat etmişlerken, “Risaleler müşteri aramaz” ifadesini yanlış anlayıp nefsimizin tembelliğine pirim vermemek gerekir.
10. Üstadımızın Emirdağ Lahikası-I’de “...hizmet noktasında çok hırs göstermekle beraber neticelerine kanaatle mükellefiz” buyurması, bu gibi yanlış anlayışlar için mühim bir ikaz ve esaslı bir düsturdur.
Bu ifadenin geçtiği bir mektuptan Üstad'ın şu mesajı verdiğini anlıyoruz: Risaleler siyasilerin himmetleriyle sair insanlara ulaşacak değildir. Bu noktada onlara ihtiyacı yoktur. Bilakis onların bu hakikatlere müşteri olmaları gerekir.
***
Sarrafın altını satma şekli ile pazarcının elma satma şekli aynı mantık ile olmaz. Sarraf da çok müşteri gelmesini ister, buna göre yatırım yapar, ama malın değerini düşürecek davranışlardan da sakınır. Pazarcının elmaları satması için bağırması çağırması gerekir, ama aynı tavrı sarraftan beklemek mümkün değildir. Sarraf malının kıymetinden dolayı biraz daha ağırbaşlıdır ve kendini ağırdan satar. Risale-i Nurlar bu hususta sarraf gibidir, pazarcı gibi bağırıp çağırarak müşteri aramaz.
Hâdiseye insan psikolojisi açısından bakacak olursak, zorla, eline tutuşturulmaya çalışılan üründen kaçınmak ister, ama yerinde ve ağırlığı korunarak pazarlanan ürün onları cezbeder. Risale-i Nur kıymetli bir cevher ve parlak bir marka olması hasebi ile ağırlığı korunarak satılması gerekir.
Buradaki inceliği bu şekilde anlamak gerekiyor. Yoksa “Risale-i Nur müşteri aramaz” deyip mücadele ve tebliği terk etmek doğru değildir, diye düşünüyoruz.
***
Güneşin kendisinin ısı ve ışığına başkasının istifade etmesine ihtiyacı olmadığı gibi; Kur'an'ın ve O'nun elvan-ı seb’asına (yedi rengi) mazhar olan Risale-i Nur eserlerinin de müşterilere ihtiyacı yoktur. Ancak insan olarak bizler tebliğ etmekle vazifeliyiz. Risale-i Nurlardaki ulvî hakikatleri yaymakla mükellef bulunuyoruz. Demek ki Risale-i Nur müşterileri aramaz, ancak bizler ararız ve aramalıyız.
İhlas dairesinde, hizmet noktasında çok hırs gösterdiğimiz halde, neticelerine ve semeratına karşı kanaatle mükellefiz. İnsan, himmetini olabildiğince yüksek tutmalıdır. “Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir.” diyen Üstadımızın, şu ifadeleri çok mânâ ve mesaj yüklüdür:
“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeğe, îmanımı kurtarmağa koşuyorum.”(1)
Bu dersi kendine rehber edinen her Nur talebesi de himmetini yüksek tutar; şüphe, tereddüt, günah ve sefahet ateşinde yananların imdadına koşmayı kudsî ve çok büyük bir vazife bilir. Onun hedefi bütün yananları kurtarmaktır. Hırsın ve kanaatsizliğin yeri işte burasıdır.
Yananların kendisini arayıp bulmalarını beklemez. Kurtardığı bir kişiyle yetinip diğerlerinin yanmasına seyirci kalmaz. Bir ikinciye, bir üçüncüye el atmaya çalışır. Yananların tümünü kurtarmak için yeni yollar arar, yeni metotlar dener. Bütün bu çalışma ve çırpınmaların neticesinde ancak birkaç kişi kurtarabilirse; “Ben tebliğ vazifemi yaptım, İlâhî takdir bu kadarmış” der ve buna kanaat eder.
İnsan, bir büyük şehirdeki, her birinde kırk elli aile oturan apartmanları birer küçük köy kabul etmeli ve “Bunların her birinde, evini iman ve Kur’an hizmetine açan bir kardeşimiz olmalı” diye düşünmeli, himmetini böyle geniş tutmalıdır. Ama bütün gayretine rağmen, milyonluk bir semtte ancak bir hizmet merkezi kurabilmişse, buna da kanaat etmeli, yenileri devreye girinceye kadar orada bütün gücüyle çalışmalıdır.
(1) bk.Tarihçe-i Hayat, Ön Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Lahikaların muhtelif yerlerinden derlediğimiz aşağıdaki tespitlerden de anlaşıldığı üzere buradaki "müşteri aramaz" cümlesi, kimseye Risaleleri götürmemek, tanıtmamak anlamında değildir. Burada vurgu yapılan "kimseye kabul ettirmek için yalvarmak mecburiyetinde olunmadığı"dır.
Müşteri; irtibatı olan, tanıyan gelip giden demektir. Hiç bilmeyene, tanımayana müşteri denmez.
Bir Nur talebesi bu eserleri meşru her vesileyle yaymak ve neşr etmekle vazifelidir. İrtibatınızı devam ettirin. Çevrenizde sohbet yerleri varsa birlikte oralara götürün. Kitap verin, okumaya teşvik edin. Birlikte dua edelim. Biz vazifemizi yaparız. Netice Cenab-ı Hakk'a aittir. Aşağıdaki lahika pasajlarını da okusanız faydalı olur inşaallah.
"Hem, müşterileri de aramaya mecbur değiliz. Müşteriler yalvarmalı. O kardeşimiz, hakikaten halis ve tam sadık; kalemi gibi kalbi, ruhu da güzel; fakat birden her şeyi mükemmel ister, onun için bıraz sıkıntı çeker. Mümkün olduğu kadar hem ihtiyat etsin."(1)
"O zat, müşteridir ki ilişmiş. Müşteri olmayan lakayt kalır. İnşaallah ileride tam istifade edecek."(2)
"Mümkün olduğu kadar aldırmamalısın. Kıymettar, kusursuz bir malın dükkâncısı müşterilere yalvarmaya muhtaç değil. Müşterinin aklı varsa o yalvarsın, خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا sırrınca, azîm hayırların müşkülâtı çok oluyor. Müşkülât çoğaldıkça ehl-i himmet fütur değil, gayret ve sebatını ziyadeleştirir. İnşaallah siz de öyle metîn ve sebatkârlardansınız."(3)
(1) bk. Kastamonu Lahikası, (156. Mektup)
(2) bk. Barla Lahikası, (247. Mektup)
(3) bk. a.g.e., (255. Mektup)
Cok istifade ettim Allah razi olsun.
Hocam inanmamak için inad eden adama nasıl davranmalıyız, ne söylersek söyleyelim inanmıyor bu insanlarada Risale-i nur ile tebliğ yapılır mı? Sonuçta benim elimde elmas var o bana yalvarmalı...burayı açarmısınız?
Bizim vazifemiz iman hakikatlerini en güzel şekilde anlatmak ve tebliğ etmektir muhatabın inanıp inanmaması bizim vazimiz değildir dolayısı ile inanmamakta inad eden bir adama yapacak bir şey yoktur. Peygamber Efendimiz bile kendi öz amcasının iman etmesi için çok mücadale etti ama olmadı demek hidayet kulun iradesine bakar kul iradesi ile hidayeti kabul etmezse kimsenin yapabileceği bir şey yoktur. "Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir." Kasas, 56
“Allah dilediğini hidayete erdirir” diye çevirdiğimiz cümle “Allah dileyeni hidayete erdirir” şeklinde de tercüme edilebilir. Sahih kaynaklarda nakledilen rivayetlere göre Hz. Peygamber ölmek üzere olan amcası Ebû Tâlib’e İslâm dinini telkin etmiş, ancak Ebû Tâlib kabul etmemiş, bundan dolayı son derecede üzülen Hz. Peygamber’i teselli etmek üzere bu âyet inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 28/1; Taberî, 91-93; Şevkânî, IV, 174). Bununla birlikte âyeti muayyen bir sebep veya zamana tahsis etmeden genel anlamda değerlendirmek, bir kimseyi –kendi istek ve eğilimi olmadıkça– doğru yola getirmeye çalışmanın bir noktadan sonra yararsız olduğunu söylemek daha uygun olur (krş. Esed, II, 794). Allah Teâlâ, peygamber ve kitap gönderdikten sonra tercihini ısrarla inkâr yönünde kullananları zorla doğru yola iletmez; bilâkis onları kendi irade ve tercihleriyle başbaşa bırakır; gerçeği araştırıp tercihini o yönde kullanmaya çalışanlara yardım ederek onları doğru yola iletir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/7, 26).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 236-237