"Her meselemizde emir, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Hem Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı. Amerika, buranın en küçük bir havâdisini merakla takip ettiği halde, buranın en büyük bir hâdisesi olan Risale-i Nur’u elbette arayacaktır. Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var."(1)

Bizim hizmetimiz, tarikatta olduğu gibi şeyh-mürid hiyerarşisi gibi değil, meşveret ve cemaat aklı şeklindedir ki; benim bu yapıda kıymetim ve ağırlığım sadece bir reydir. Yani Üstad Hazretleri; "Nur cemaatinin amiri ve idarecisi -ben de dâhil- bir şahıs ya da ferd değil, cemaatin müşterek aklıdır" demek istiyor. Üstad Hazretleri bu zamanda cemaat olmanın ve cemaat halinde hareket etmenin ehemmiyetini en veciz olarak şöyle tarif ediyor:

"Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek."(2)

Din düşmanları, İslâm’a bir plan ve program dâhilinde cemaat şeklinde hücum ediyorlar. Böyle planlı bir hücuma karşı bizim de ittifak halinde karşılık vermemiz gerekir. Yoksa bir şahıs ne kadar dahi ve kuvvetli de olsa, böyle planlı ve büyük bir hücuma karşı mukavemet edemez ve bir varlık gösteremez.

Öyle ise, ehl-i imanın birlik ve beraberlik içinde ehl-i zındıkaya ve İslâm düşmanlarına karşı tek vücut olmaları gerekir.

“İttifakta kuvvet var, ittihadda hayat var, uhuvvette saadet var.” ( Divan-ı Harb-i Örfî)

Eğer ittifak edilmez ise onlara karşı galip gelmemiz mümkün olmaz.

Eski zamanda ehl-i iman hem çok, hem kuvvetli, hem devlet ve kurumlar tarafından desteklendiği için, o zamanlarda böyle bir cemaate ve şahs-ı maneviyeye ihtiyaç duyulmuyordu. O zamanlar şahsî ve ferdî hareket etmeye zaman ve zemin müsait idi.

Lakin yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, küfür bu zamanda ehl-i imana çeşitli komiteler, localar, cemaatler ve cemiyetler hâlinde hücum ediyor. Âdeta bir tek mü’minin karşısına, büyük bir küfür ordusu dikiliyor. Hal böyle olunca, bir mü’minin böyle dehşetli bir cemaat ve cemiyete karşı tek başına karşı koyması asla mümkün değildir. Bu sebeple Kur’an ve iman hizmetkârlarının şahs-ı manevî haline gelip, küfrün şahs-ı manevîsine mukabele etmesi elzemdir ve zarurî bir ihtiyaçtır.

Dipnotlar:

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-I, 167. Mektup.
(2) bk. Lem'alar, Yirminci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.674
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...