Risale-i Nur okuyanların istidat ve kabiliyetleri gelişir mi? Okudukça insanda ne gibi değişiklikler olur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İstidat ve kabiliyet, bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî bir meyildir. Yine İstidat ve kabiliyet, Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahlûklara tevdi buyurduğu kuvvelerine denir. İnsanın fıtratında ve mahiyetinde nihayetsiz istidat yerleştirilmiştir.

İnsan istidat cihetiyle bütün mahlûkattan daha güzel, daha yüksek bir makamdadır. Cenâb-ı Hak, ahsen-i takvimde yarattığı insana bütün varlıklardan çok üstün bir istidat vermiş ve onu yeryüzüne halife yapmıştır. Güneşten, havaya, denizlere, karalara kadar birçok mahlûkunu onun hizmetine vermekle, onu diğer varlıklar üstünde bir sultan gibi kılmıştır. İşte bu üstün yaratılışının farkında olarak Rabbine iman eden kimse, bu sultanlığın hakkını vermiş olur.

Evet, insanın fıtratı bir tarla gibidir; Allah bu tarlaya hayra ve şerre kabil sayız tohumlar ekmiştir. İnsana düşen vazife ise; bu tohumları hayır noktasında sulayıp işletmek ve neşvü nemalandırmaktır. Fıtrat tarlasındaki bu hayır tohumları da; ancak İslam suyu ile gelişir ve büyür.

Eğer o istidâd çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, îmânın ziyâsıyla ubûdiyet toprağı altında terbiye ederek evâmîr-i Kur'âniyeyi imtisal edip cihâzât-ı ma’neviyesini hakîkî gâyelerine tevcîh etse, elbette âlem-i misâl ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve cennette hadsiz kemâlât ve nimetlere medâr olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakîkat-i dâimenin cihâzâtına câmi’ kıymettar bir çekirdek ve revnaktar bir makine ve bu şecere-i kâinâtın mübârek ve münevver bir meyvesi olacaktır.” (23. Söz)

Bu büyük sermayeyi Allah’ın razı olduğu şekilde kullanan insanlar, hem dünyada manen yükselirler, hem de âhirette en yüksek saâdet menzillerinde ebediyen mükâfat görürler. Bu istidat sermayesini nefsin arzuları ve şeytanın desiseleri istikametinde kullanan kimseler ise, hem bu dünyada küfür ve isyan ehli olmak gibi en aşağı derecelere düşer, hem de âhirette cehennem azabına maruz kalırlar.

Risale-i Nurlar bu zamanda iman ve İslam suyunu en kâmil manada temsil etikleri için, kim Risale-i Nurları fıtratına tevcih ederse o fıtrattaki hayır tohumları yeşerir ve tekâmül eder.

Nasıl marangozda çalışan bir çırak, o işle haşir neşir ola ola, o sahada inkişaf ediyor ise, aynı şekilde iman ve ibadet ile haşir neşir olan birisi de; hayır noktasında inkişaf ve inbisat eder.

Risale-i Nurlar iman hakikatlerinden bahsettiği için, Risale-i Nurlarla meşgul olan birisi, iman ve dolayısı ile de ibadette inkişaf eder. Yoksa "Risale-i Nurlarla meşgul olan birisi, her sahada inkişaf eder" demek yanlış olur. Mesela; "Mektubatı çok okuyan birisi, iyi bir inşaat mühendisi olur" demek gülünç olur.

Risale-i Nurlar insanı iman ve ibadet sahasında geliştirir ve o yöndeki kabiliyetleri mükemmelleştirir. Yani Risale-i Nurları çokça okuyup yaşayan birisi, iyi bir Müslüman, iyi bir insan, iyi bir aile reisi, iyi bir komşu, iyi bir vatandaş, iyi bir ümmet, iyi bir kul olabilir, anlamında kabiliyetleri geliştirir.

Risale-i Nurlar manevî bir tefsir olduğu için, istidatları geliştirip inkişaf ettirir. Yoksa Risale-i Nurları okuyan iyi bir inşaatçı, iyi bir kimyacı, iyi bir tamirci olur manasında değildir.

Lakin manevî terbiyeden gelen disiplin ve çalışkanlık sayesinde, maddî kabiliyetler daha güzel ve daha geniş olarak tezahür edebilirler. Yani dolaylı bir şekilde Risale-i Nurlar maddî kabiliyetlere de tesir edebilir, ama bunu kesinlikle mesleki eğitim şeklinde anlamamalıyız.

Risale-i Nurlardan tahkiki iman dersini alan birisi, mahiyetinde çekirdek şeklinde bulunan manevî kabiliyetleri ağaç şekline dönüştürür.

Meselâ; Risale-i Nur'dan terbiye almış bir hâkim, mesleğinde adil olur, bir memur dürüst olur, bir öğretmen çalışkan olur, bir inşaat mühendisi hileden uzak durur vs... Bütün bu manevî güzel ahlakları çekirdek vaziyetinden ağaç vaziyetine getiren sağlam ve tahkiki iman dersleridir. Bu noktadan bakıldığında, Risale-i Nurlar güzel bir bahçeye akan hayatlı bir nehir gibidir, aktığı gönülleri ve fıtratları hak namına yeşertiyor ve geliştiriyor.

İnsan okudukça, en başta imanını kurtarıyor. İmanı varsa, tahkiki olmaya başlıyor. Okudukça aldığı haz artıyor ve daha çok okumak istiyor. Okudukça, ilim-irfan sahibi oluyor, tabir-i diğerle gözü-gönlü açılıyor.

Topluma, vatana, millete hayırlı fertler olunuyor. İnsanlığın en üst mertebesine çıkmaya, insan-ı kâmil olmaya başlıyor. (Peygamberler, mehdi ve sahabiler bahsimizden hariçtir).

Ayrıca çok okumak; asabi olanların daha halim-selim olmasına, küfürlü konuşanların, onu tekr etmesine, gübah bataklığına saplananaları günah işlemeyi terketmesine, psikolojik sıkıntıları olanların teskin olmasına vesile olur...

"Şu Otuz Üç Pencereli olan Otuz Üçüncü Mektup, imanı olmayanı, inşaallah imana getirir. İmanı zayıf olanın imanını kuvvetleştirir. İmanı kavî ve taklidî olanın imanını tahkikî yapar. İmanı tahkikî olanın imanını genişlendirir. İmanı geniş olana, bütün kemâlât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahtaterakkiyat verir, daha nuranî, daha parlak manzaraları açar." (Sözler, Otuz Üçüncü Söz)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 27.239
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Vbdestabe
Risaleler nur oldugu için girdigi aklıda kalbide nurlandırıyor bundan dolayı risaleleri okuyup yaşayanlar okul ve diger alanlarda diger talebelere nisbeten dahada başarı oluyorlar. buna binler hatta milyonlar şahit mevcuttur.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
sery_87
çok teşekkür ederim...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...