Risaleleri bir sene anlayarak okuyanın âlim olması; Kur'an'da mı geçiyor, Efendimiz mi söylemiş? İfade çok iddialı değil mi?
Değerli Kardeşimiz;
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur'ân'dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum."
"Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır."(1)
İyi bir usta, iyi bir doktor veya iyi bir mühendis olmak için, insan en az yirmi yılını vermesi gerekiyor. Aynı şekilde İslam ilimleri noktasından âlim olabilmek için, insanın epeyce bir çaba ve gayret sarf etmesi gerekir. Eski dönemlerde medrese tahsili on beş yıl sürüyordu.
Diğer bir husus; bu zamanda İslam ilimlerini hakkı ile talim ve terbiye edecek kurum ve kuruluşlar olmadığı için, şahsi çabalar ile geçmiş ilimleri hazmederek talim etmek çok zor hale gelmiştir. Yani bu zamanda şahsi çabalar ile Sa’d-ı Taftazanî'ye ulaşmak muhaldir.
Öyle ise bu zamanın evladına, Allah’ın hususi bir şefkati ve tecellisi gerekir. Bundan dolayı bu zamanda iman ve akait noktasında zamanın mühim bir âlimi olmanın yolu vardır. Bu yol Risale-i Nurlar ile meşgul olmaktır. Üstad bu manaya şu ifadeler ile işaret ediyor:
"Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir."(2)
Evet, Risale-i Nurlar’ı okuyup anlayanlar, iman hakikatleri ve marifet hususunda zamanın mühim ve hakikatli bir âlimi olduğu gibi, kırk senede elde edilen velayet makamını, kırk dakikada istidadı olana verebilir. Böyle bir eser ile meşgul olmak, elbette bütün meşguliyetlerin üstündedir ve en büyük ilimdir.
En büyük ilim marifetullahtır bunun da kemali Risale-i Nurda ders verilmiştir. Zira iman ve marifete ait birer mücevherat hazinesi olan Risale-i Nurlar, akılları, ruhları ve fikirleri tenvir eder, vicdanları ziyalandırır, kalplere ve gönüllere feyyaz nurlar, âli hisler ve tatlı zevkler bahşeder.
Evet, medrese ve tekkeler kapatılınca Cenab-ı Hak lütuf ve kereminden Risale-i Nur gibi bir eser nasip etti. Eskiden Arapça, Kur’ân, hadis, kelam ve fıkıh gibi dersler müderrisler tarafından okutulurdu. Burada tedrisat görenler ise on beş yıl okutulduktan sonra ancak alî ilimlere çıkabilirdi. Zaten o medreselerde herkes de okuyamazdı. İşte kapatılan o medrese ve tekkelere bedel, Risale-i Nur öyle bir mektep ve medrese oldu ki, her kesimden, her meslek grubundan talebesi var. Bu hizmet sadece belli bir yaş grubuna münhasır değildir. Çocuklar, gençler, ihtiyarlar, hanımlar, mütefekkirler, araştırmacılar, ilim adamları bu mektebin birer talebesidirler. Bu eserleri okuyan herkes istidat ve kabiliyeti nispetinde ondan hisse alır, kalbine ve ruhuna nakşeder ve imanını inkişaf ettirir.
Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade ediyor: “Evet Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler.” (Kastamonu Lahikası)
"Nur talebeleri, aynen, âli bir medresenin ve bir üniversite darülfünununun talebeleri gibi, ilmî muhabere vasıtasıyla ders alıyorlar. Büyük bir vilâyet bir medrese hükmüne geçer. Birbirini görmedikleri, tanımadıkları ve uzak oldukları halde birbirine ders veriyorlar ve beraber ders okuyorlar."(3)
"Birincisi: Nurun iki namzet talebesine Rehberden Leyle-i Kadirde ihtar edilen meseleyi okudum. Âhirinde, 'Beş on senede medrese hocalarının tahsil derecelerini, Nur şakirtleri on haftada kazanır.' dediğim aynı dakikada kalbe geldi ki:"
"Eski Said'in, on beş yaşında iken medrese usulünce on beş senede okunan ilmi, on beş haftada okumaya inâyet-i İlâhiye ile muvaffak olması gibi, rahmet-i Rabbâniye ile, Risale-i Nur dahi, ilm-i hakikatte ve imaniyede on beş seneye mukabil, bu medresesiz zamanda on beş hafta kâfi geldiğini, bu on beş senede belki on beş bin adam kendi tecrübeleriyle tasdik ediyorlar."(4)
Elbette ki her sahada tam manasıyla âlim olmak mümkün değildir. Ama Üstad'ın ifadeleri ile iman ve akaid noktasında Risale-i Nur ile anlayarak meşgul olmak, bizi âlim yapabilir. Bunun ilim ve mantıkla çelişir bir tarafı yoktur. Zaten bir insanın her sahada mutlak derecede âlim olması çok nadir insanlara has bir durumdur. Müceddid ve müçtehitler gibi.
Bu hususta en güzel ispat yolu tecrübedir. Bu sebeple "Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz" hesabı ile kim insaf ve vicdan ile Risale-i Nurlara ve onun parlak talebelerine dikkatle bakarsa, meselenin hakikatini kavrar.
Risale-i Nurlar metot ve tarzını Kur’an'dan alıyor, demek tesir ve şeref Risale-i Nurların değil, Üstadı olan Kur’an’ın'dır. Risale-i Nurlar Kur’an'dan aldığı iman dersi ile insan hayatında çok büyük değişimler yapabiliyor. Bunun milyonlarca misalleri gözler önünde dururken, "Acaba nasıl olur?.." demek de pek mantıklı ve insaflı bir hüküm olmaz. Risale-i Nurların en büyük şahidi kendisidir. Hiçbir şey bilinmese, sadece bu risalelere bakılsa kâfidir, kendi kendini ispat edebilir.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Onuncu Risale.
(2) bk. Lem'alar, Yirmi Birinci Lem'a.
(3) bk. Emirdağı Lahikası-II, (100. Mektup)
(4) bk. Şualar, On Altıncı Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Abilerim müsaadenizle birkaç satır yorum yazmak istiyorum..
Erzugur nickini kullanan kardeşimizin yazdığı ifadeler, yerine göre doğru yerine göre de sathi ifadelerden oluşmaktadır. Ayrıca belirli kişilerde veya nur meşreplerinde gördüğü bazı eksiklikleri, bütün nur camiasına teşmil etme gibi bir yanılgıya da düşmektedir. Bu hususta, cemaatin içerisinde olan ve bu gibi ithamları çokça işitmiş ve risalelerden ve sair kaynaklardan cevabını bulmuş birisi olarak kanaatlerimi şöyle sıralamak istiyorum :
1- Evvela sorulan soruda, risaleleri bitiren birisinin bu zamanın alimi olduğu ifadesi cemaatten birisinin ifadesi değildir. Asrın alimleri tarafından sözü delil ve hüccet kabul edilen Bediüzzaman'ın ifadesidir. Dolayısıyla bu ifadenin yanlış olması durumunda elbette muhakkik alimlerden tenkit gelirdi. Fakat insaflı ehl-i ilim bu gibi ifadelere hüsn-ü rızayla bakmış ve ilişmemiştir. Dolayısıyla şeriatte "bir fikre davet cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir. Yoksa fikir bid'attir ve reddedilir" ifadesinden yola çıkarak diyoruz ki, madem bu fikrin sahibine alimler topluluğundan bir itiraz gelmemiştir. Öyleyse Risalelerin bu zamanın insanlarını iman ve itikat alanında mühim bir alim yapabilir. Bir insan medreseye veya İlahiyat fakültesine gider ve alimlerin yazdıkları eserleri okur ve tahsil eder. Ondan sonra bu kişi alim olur. İşte Bediüzzaman da bu asrın muhakkik bir alimidir. Onun yazdığı eseri okuyanlar da alim olur denilse, bu ifade neden yanlış anlaşılsın. Elbetteki Kur'an bütün ilimlerin anasıdır. Fakat alim olanlar Kur'an kursundan alim olmuyor. Alimler Kur'andan tahsil edilen kitapları okumakla ve müzakere etmekle alim olabiliyor. Dolayısıyla Risaleler ayet ve hadislerin anlamlarını bu asrın insanına güzelce aktaran bir ilim deryasıdır. Elbette bu eserlerden istifade edenler, bu asrın ihtiyacı olan Allah'a iman, ahirete iman, Kader, nübüvvet, melekler ve Kur'anın Allah'ın hak kelamı olması gibi imani konuları en yüksek seviyeden alabilirler.
2- Nur talebelerinin fazla Kur'an okumadığı tenkit edilmektedir. Bu durum işi bilmeyen arkadaşlar için geçerli olabilir. Ama genel anlamda Nur camiasında Kur'anı organizeli bir şekilde hatim tertipleme suretinde yapıldığı aşikardır. Hatta bazı kişilere bu kadar da olmaz dedirtecek kadar ifratla olmaktadır. Haftalık cüzler, üç aylarda günlük veya üçgünlük cüzler, Ramazan ayında günlük cüzlerin okunması ve cemaatten olmayan kişileri de bu manevi şirketlere dahil etme gayretleri, göz ardı edilmeyecek kadar büyük bir organizeli Kur'an okuma programlardır. Ayrıca bazı kişilerin şahsi hatalarıyla koca bir iman hareketinin tamamı müttehem olamaz. Özellikle Kur'anın bu asırdaki mükemmel bir tefsiri hiç lekedar edilemez.
3- Risale-i Nurların normal bir tefsir kitabı olarak görülmesi gerektiğini vurgulamışsınız. Bunda haklı olduğunuz noktalar olduğu gibi, yanılgıya düştüğünüz durumlar da vardır. Elbette ki Risale-i nurlar bir tefsir kitabıdır. Haşa Kur'an ve sünnetin önüne geçemediği gibi, onlara denk tutulması düşünülemez. Bunu böyle düşünmek ve öylece amel etmek büyük bir hata ve dalalettir. Ama risaleler, Kur'andan ve sünnet-i Resulullah'tan (a.s.m) insanların idrakine yansıyan birer ışın hükmündedir. Ayrıca hangi tefsir kitabı var ki, 37 dünya diline çevrilsin. Bu durum elbetteki İlahi bir feyizden haber vermektedir. Allah'ın bu kitablara ve eserlere bir cezbi ve lütfu olmasaydı, bu eserler, savaş meydanlarında, zindanlarda ve hapishanelerde yazıldığı halde şimdi dünyanın çok yerlerine ulaşabilir miydi. Bu durum elbetteki her idrak sahibini ciddi bir tefekküre sürüklemesi gerekir.
4- Risalelerin sadece sevap amaçlı okunduğu konusuna gelince, elbette bu ifadede bir doğru varsa çok yanlışlıklar vardır. Çünkü bazı ehl-i kalb arkadaşlar, "risaleleri anlamasanız da okuyun, en azından sevap kazanırsınız" dediklerine şahit olmaktayız. Elbette her idrak sahibi kardeşimiz bilir ki salt sevap niyetiyle bu eserler okunmaz. Evet risaleler vird makamında okunabilir. Ama başta Bediüzzaman hazretleri olmak üzere, hiç kimse bu eserlerin ille de vird olarak okunmasını tavsiye etmemiştir. Bu eserler okunmak, anlaşılmak, yaşanmak ve başkalarına kazandırılmak için vardır. Zaten nur cemaatinin derslerine gidenler çok sayıda ise, istifade ettiklerindendir. Bazı yerlerde dönerli derslerin okunmasının istifadeyi azalttığı ifade edilmektedir. Evet bu tarz ders yapmalar vardır. Ama cemaatin genel anlamda kabul ettiği tarz ise, izahlı ve doyurucu derslerdir. İsterseniz Sorularlarisale sitesinin Nurpenceresi bölümüne müracaat edebilirsiniz.
5- Derslerde ilmihali bilgilerin verilmediğinden bahsedilmektedir. Bu ifade ders vaktine münhasır ise elbette doğrudur. Çünkü nur medresesinde dersler, iman Kur'an dersleridir. İlmihali dersler değildir. Fakat ders haricinde, gerek gençlere yaz okullarında, gerekse yaz Kur'an kurslarında gerekse cemaate Ramazan ve Kurban vakitlerinde gerekli ilmihal bilgileri derslerden sonra verilmektedir. Bazen düz bilgi bazen de sorulu cevaplı bir şekilde bu bilgiler cemaate kazandırılmaktadır. Konuya bir mütemmim olması hasebiyle aşağıdaki linkte bulunan makaleyi okumanızı rica ediyorum.
Selam ve dua ile
RİSALE-i NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR?
İbadetler Kur'an ve Hadislerde mutlak ve mukayyed olmak üzere iki şekilde tarif edilmişlerdir. Mukayyed yani çerçevesi çizilmiş ibadetler Allah ve resulü tarafından bütün insanlara emredilmiş farz ve vacip olan ibadetlerdir ki bu noktada hiç bir mukayyed olmayan ibadet bunlara sevap noktasından yetişemez. Beş vakit namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler bunlara örnek olarak verilebilir. Şayet ibadetten kast ettiğiniz mana bu ise elbette Risale-i Nurlar bu sınıfa girmez ve giremez.
Mutlak ve çerçevesi çizilmemiş ibadetler vardır ki bunlar insanılğı daha fazla kulluğa ve ibadete teşvik etmek için Allah ve Resulu tarafından müphem ve belirsiz bırakılmıştır ki her meslek ve meşrep sahibi bu emirden hisse alabilsin. İşte ilim, ahlak, nafile ibadetler bu sınıfa giren mutlak ibadetlerdir. Risale-i Nurların ibadet olması bu sınıfa giriyor. Yoksa beş vakit namaz , hac ve zekat gibi farz ibadetler sınıfına girmiyor.Şayet giriyor olsa idi terki caiz olmazdı halbuki ümmetin çoğu Risale-i Nurlardan habersizdir.
Risale-i Nurların sahası iman ve ahlaktır elbette ilmihal ve sair bilgileri başka kaynak ve eserlerden alacağız. Risale-i Nurların sahasına girmeyen kitapları men etmek taassup ve cehaletten başka bir şey değildir.
Silinmiş üyenin maksadı bir meseleyi öğrenmek değil gibime geldi,.. Acaba söylediklerine kendi de inanıyor mu?
Ben söylediklerime sonuna kadar inanıyorum ben Allah kelamı ve peygamberden başka birşeye körükörüne hiç itraz kabuletmeden baglanmam sadece izinde giderim bilgisinden faydalanırım ama hatasızmıs gibi davranmam ikincsi benim baska kötü amaçlarla yazabilmem için tenkit amaçlı bunları söylemem için başka bir cemaatte tarikatta olmam lazımki bu metodu eleştireyim ki eleştirdiğim metodda değil bir fikir başka cemaatte olmadıgını nerden bileyim diyebilirsiniz ama oldugumuda bilmiyorsunuz oyuzden herkeze hersoruya aynı uslubla savunma mekanizmasıyla yaklasmayınız bu sadece kaybettirir.