Risale-i Nur'lar, Kur'an'ın bütün ayetlerinin tefsiri değilken okunması yeterli mi? Risalelerin batınî gelenekten gelen tefsir olduğu iddiasına ne dersiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Evvelâ, iman nurdur ve en büyük kuvvettir. İbadet ise bu nur ve kuvvet üzerinde duran bir yüktür. İman gücü olmadan, ibadet yükünü taşımak mümkün değildir. Öyle ise ilk önce iman gücünü elde etmek gerekir ki, Risale-i Nur'lar insana sağlam ve tahkiki bir imanı kazandırıyor. Nur talebelerinin Risale-i Nur'a çok ehemmiyet vermesi bu azim hakikatten ileri geliyor.

İkincisi; tefsirler iki kısımdır. Birisi Kur’an’ın lafız ve cümlesini bir tertip üzere inceleyen, daha ziyade zahiri ifadeleri nazara veren klasik tefsirlerdir. Tarih boyunca üç yüz elli bin tefsir yazılmıştır.

Diğeri ise, Kur’an’ın derin ve işari manalarını ekseri olarak ilham ile beyan eden manevî tefsirlerdir. Bu tefsirler, ekseriyetle her asırda bir müceddidin eli ile yazılır. İmam Rabbani, İmam Gazali, İmam Geylani gibi zatlar buna misal olarak verilebilir. İşte maddecilik ve inkârcılığın zirveye ulaştığı bu helaket ve felaket asırında da Üstad Hazretleri Kur’an’ın en azam ve ihatalı manevî tefsirini insanlığa hediye etmiştir.

Üstadımız Risale-i Nur'a, “manevi bir tefsirdir” diyor. Bunun birkaç sebebi vardır:

1. Diğer tefsirler gibi; kisbi değil, vehbi bir tefsirdir.

2. Ayetler sıra ile tefsir edilmiyor. İmana, esasa ve fikre taalluk eden ayetler; yazdırılma ve sünuhat esasına binaen eser telif edilmiştir.

3. İhtiyaca mebni, zamanın ilcaatına uygun ve tenkide maruz kalmış ayetler izah ve tefsir edilmiştir.

4. Dikkatle bakılacak olursa; zahiren her ayetin tefsiri görünmemekle birlikte, esasen ve manen bütün ayetler hemen hemen tefsir edildiği ehlince malumdur.

5. Her bir izah ve tefsir sadedindeki cümleler; ya bir ayet veya bir hadisin manasını teşkil ediyor. Bu ise; eserin ciddiyetini, muhkemliğini ve müessiriyetini arttırıyor.

Bu maddeleri çoğaltabiliriz. Lahikalarda ise: Kur-an’ı Kerim'deki; muamelat, tebliğ, temsil, ahlak, adap ve erkân, beşeri münasebet, hikmetli hareket, cihat ve mücadele, idare, siyaset vs. gibi elzem olan meseleleri ihtiva eden ayetlerin ve meselelerin izahları, yapılmıştır. Kur'an’ın bu zamana bakan cihetleri lahikalarda, kaide ve düsturlar halinde nazara verilmiştir.

Lafzi tefsir ayetin zahiri kalıbını ve ona mebni olan manaları nazara verirler; işari tefsirler ise daha ziyade delalet, tazammum ve istilzam üzerine giderler. Yani ayetin ince ve herkes tarafından görülmesi mümkün olmayan manaları nazara verilir.

Bu yüzden, Risale-i Nur zahirde mahdut ayetleri tefsir etmiş görünse de hakikatte çok ayetleri tefsir etmiş diyebiliriz. Lakin buna rağmen, Risale-i Nur iman ve ahlak üzerine gitmiştir; sair sahaları ve mevzuları diğer tefsirlere havale etmiştir.

Üçüncüsü; Risale-i Nur'un diğer eserlerden en büyük farkı bu zamanın hükümlerine ve ihtiyaçlarına cevap vermesidir. Bu zamanın manevî yaralarına tam tiryak olmasıdır. Aynı zamanda Kur'an’ın manevî ve vehbi bir tefsiridir; ilim ve muhakeme ile değil, Allah’ın bu zamanda zorda kalmış inananlara bir lütfu olarak yazdırılmıştır.

Risale-i Nur'un en büyük vasıflarından biri de, insanlık içindeki bütün anlayış tabakalarına hitap etmesi ve onları feyizlendirmesidir; başka eserlerde bu vasıf çok nadir olarak görünüyor.

Risale-i Nur avam - havas, cahil - âlim, zengin - fakir, köylü - şehirli, her kesime hitap eden bir eser olmasından, bazen bir cümlesi hatta bir kelimesi çok manaların depolu olduğu bir kitap hükmünü alır. Bu yüzden, herkesin istifade ve anlayışı kabiliyet ve anlayışına göre oluyor, ama en alt kademedeki avam insan da istifadesiz kalmıyor. Ama Batılı bir filozofun eserini ya da Doğulu İbn-i Arabî’nin eserlerini anlamak için onların kıvamına varmak ve o seviyeye çıkmakla anlamak mümkündür, onların eserleri sadece havassa hitap ediyor.

Risale-i Nur meyveli bir bahçe gibidir. O bahçede çok uzun dalların ucunda tatlı ve olgun meyveler de var, en alt kısmında boyu kısa olanlar için de meyveler var. Yani Nurlar kimseyi meyvesiz bırakmayan güzel bir bahçe hükmündedir.

Risale-i Nur'un diğer eser ve kaynaklardan farkı, o kaynaklarda dağınık ve hususi olan imani ve Kur'anî meseleleri Risale-i Nur temsil ve teşbihlerle toplatıp herkesin anlayacağı seviyeye indirmesidir. Aynı zamanda günümüz meselelerine de ışık tutması Risale-i Nur'u daha tesirli ve parlak yapmıştır.

Risale-i Nurlar temsil ve teşbih dürbünü ile en derin ve en dağınık meseleleri en avam insanın idrak edebileceği bir kıvama ve seviyeye getirmiştir. Sair kaynaklar hususi insanlara hitap ederken, Risale-i Nur umuma hitap ediyor.

Evet, temsil ve teşbihin en büyük ve gayesi, soyut olan manayı somut hale getirmek, derin olan manayı yüzeye çıkarmak, dağınık hakikatleri bir noktada toplamak, uzaktaki bir manayı yakınlaştırmak içindir.

Evet, temsil ve teşbihin en büyük gayesi, mücerred olan manayı müşahhas hale getirmek, derin olan manayı yüzeye çıkarmak, dağınık hakikatleri bir noktada toplamak, uzaktaki bir manayı yakınlaştırmak içindir.

Zira insanların büyük bir kısmı avam ve basit anlayışlı olduğundan, zihin ve idrak dünyası, gayet müşahhas, sathî ve manaları idrak etmekten uzaktır. Bu sebeple hatibin derin, mücerred, uzak ve dağınık hakikatleri temsil ve teşbih yardımı ile toplanmış ve yakınlaştırılmış bir şekle getirmesi bir ihtiyaçtır. İşte Kur’an’ın ve onu taklid eden Risale-i Nurların çokça temsil ve hikâye metoduna başvurması, bu sebepledir.

Kur’an-ı Kerim’in muhatap kitlesinin büyük bir kısmı avam takabasından olduğu için, temsil ve hikâyeler ile tenezzül ediyor, onların fikir ve hissiyatlarını okşayan ve tahrik eden misaller getiriyor.

Nasıl ki maddî âlemde, uzaktaki bir cismi çıplak gözle göremediğimiz için, dürbün kullanırız, Aynı şekilde, manalar ve maneviyat âlemindeki ince, derin, uzak, dağınık ve mücerred manaları anlamak ve görebilmek için de, temsil, hikâye, hayalî seyahat gibi izah usûllerini kullanmak gerekiyor. İşte Kur’an ve onun mühim talebesi olan Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinde, temsil ve hikâyeleri bolca ve kesretle kullanmaları bu ince sırdan ileri geliyor. Bu teşbih ve temsil yolu ile hakikatlere uzaktan uzağa baktırıyor.

Yalnız, getirilen temsil ve teşbihlerin her manasını ve her köşesini hakikate tatbik etmek doğru olmaz. Teşbih ve temsil, bir mevzuu anlamak için sadece bir vasıtadır. Bu yüzden temsilin içinde geçen bir tabirin fizikî yapısını incelemek, temsilden maksud olan manadan uzaklaştırır.

Mesela, Allah’ın bir ve tek olduğu halde sayısız mahlûkatı aynı anda muazzam bir tedbir ve tasarruf ile karıştırmadan ve unutmadan idare etmesinin mahiyetini akıl hiçbir zaman ihata ile idrak edemez. Ama temsil ve misaller ile bu müşkül mesele akla kabul ettirilebilir ya da aklın hayret sancısı ve idrak hazımsızlığı giderilebilir. Teşbih yerinde ve dozajında kullanıldığı zaman mübalağa değil, aynı hakikat oluyor. Bu edebiyat âleminde cari olan bir usuldür. Risale-i Nurların diğer kaynaklardan en büyük farkı ve beliğ olması, bu temsil ve teşbih metodunun çokça kullanılmasıdır.

Dördüncüsü; ömrü iman ve Kur’an hizmetinde geçip, çile ve baskılara göğüs geren bir İslam âlimine müşrikler ve Ehl-i kitap hakkında nazil olmuş ayetleri tatbike kalkışmak en hafif tabiri ile ahmaklıktır.

"Elleriyle kitap yazıp, biraz para almak için: 'Bu Allah tarafındandır.' diyenlerin vay haline! Vay o ellerinin yazdıklarından ötürü onlara! Vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!" (Bakara,2/79)

"İyi bilin ki halis din, yani bütün gönlüyle candan itaat, yalnız Allah’a yapılır. Allah’tan başka birtakım hâmiler edinerek: 'Biz onlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.' diyenlere gelince, elbette Allah, onların hakkında ihtilaf ettikleri hususlarda aralarında hükmünü verecektir. Allah yalancılığı, nankörlük ve kâfirliği huy edinenleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz." (Zümer, 39/3)

Beşincisi; Risale-i Nurlar bu zamanda Kur’an-ı Kerim’in ve hadis-i şeriflerin manevî ve hakikatli bir tefsiridir. Bütün âlem-i İslam tarafından kabul görmüş ve takdir edilmiş bir eserdir. Risale-i Nurlar fikir ve istikamet noktasından Ehl-i sünnet çizgisinde giden bir tefsirdir. Ehl-i sünnet itikadına aykırı bir fikrin tespiti şimdiye kadar görülmemiştir.

Altıncısı; Bâtınilik akımı Kur’an ve sünnetin zahir ve muhkem hükümlerini incitmek ve inkâr etmek üzere kurulmuş sapkın bir fırkadır. Hâlbuki ayet ve hadislerin zahir ve muhkem manalarından başka bir de batinî ve işarî manaları vardır. Bu husus Risalelerde şu şekilde beyan ediliyor:

"Birinci nokta: Hadîste vârid olduğu gibi, 'Herbir âyetin mânâ mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin (hadîsçe شُجُونٍ وَغُسُونٍ tâbir edilen) fürûatı, işârâtı, dal ve budakları vardır.' meâlindeki hadîsin hükmüyle,.." (1)

İşte hadisin tarif ettiği üzere, ayet ve hadislerin zahirini ve muhkem kısmını incitmeden ve inkâr etmeden, işari ve batınî manalarını şerh ve izah etmek, bütün İslam âlimlerinin ittifakla kabul ettiği bir usuldür. Hal böyle iken, manası kapalı olan müteşabih hadislerin hakiki manalarını tevil ve tabir yolu ile izah ve şerh etmek Bâtınilik değil, tefsir ilmi sınıfındandır. Bu hakikatleri ve usulleri bilmeyen ihatasız adamlar tefsir ilmi ile Hurufilik ilmini aynı kefeye koyuyorlar.

Hatta müteşabih ayet ve hadisleri zahiri üstüne vermekte ciddi imani ve fikri tehlikeler vardır. Meselâ; “Allah arşa istiva etti” ayetindeki "istiva" terimini zahiri üzere anlamak küfür olur. Zira istiva, yani oturmak terimi, mekân ve zaman mefhumunu akla getiriyor. Hâlbuki Allah zamandan ve mekândan münezzehtir. Öyle ise istiva kelimesinden kast edilen mana, Allah’ın mahlûkat üstündeki tasarruf ve hükümranlığıdır. Buna benzer yüzlerce ve binlerce ayet ve hadis vardır ki, bunların zahirleri murat değil, işaret ettikleri batini ve işari manalar muraddır. Manası açık ve zahir olmayan ayet ve hadislere işari ve batini mana vermek keyfi değil, belli bir usul ve ilmi çerçeve içindedir. Üstad Hazretlerinin bu gibi hadislere getirmiş olduğu bütün yorum ve tevillerin hepsi Ehl-i sünnet usulüne uygun ve mutabık tevil ve yorumlardır.

Özellikle ahir zaman, deccal ve mehdi gibi meselelere işaret eden hadisler müteşabih olup, manası kapalı olduğu için, yoruma muhtaç hadislerdir. Yoksa bu gibi hadisleri olduğu gibi kabul etmek, hurafeye kapı açmak ve Allah’ın adetlerine zıt hareket etmek olur ki, bundan en çok İslam düşmanları istifade ediyor. Cahil ve avam güruhun ayet ve hadisleri zahire hamletmesi önemli bir hurafe kaynağıdır.

(1) bk. Şualar, Birinci Şua, Yirmi Dördüncü Ayet.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 5.316
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Nur mektupları

Tabi manası açık ve zahir olmayan ayet ve hadislere işari ve batini mana vermek keyfi değil, belli bir usul ve ilmi çerçeve içindedir.

BU cümleye nazaran risale-i nur dışında kitap okunmaz diyenler var zira kendi asırlarının alimleri hadislerin manalarını asırlarına göre yorumlamışlardır... bu zamanın müçtehidi bediüzzaman said nursi(r.h)'tir o  zamanımızın ihtiyacına göre hadislerin ve ayetlerin zahiri ifadelerini incitmeden, asrımıza göre yorumlamıştır...

Onun için risale dışındaki hadisleri haşa okur isek bi usule dayalı değilde kendi kafamızdan asrımıza uyarlamaya çalışacağız buda bizi hataya getiriyor diyorlar.... yani asrımızın alimi said nürsi, asrımıza bakan hadisleri yorumlamıştır diyorlar...  asrın ihtiyacına binaen gerekleri eserlerinde yazmıştır, eğer başka eserler müracaat ederisek, bize bu zamanda ihtiyacımıza kâfi gelen risalelerden uzaklaşır, asıl maksadı terk ederiz diyorlar.

 

CEVABEN NE DERSİNİZ?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...