Risale-i Nur'un dışında kitap okuyamaz mıyız? Tefsir olarak kâfi midir? Ağabeylerin kitap yazmasına nasıl bakıyorsunuz?
Değerli Kardeşimiz;
Nur talebeleri, imanî ve Kur'anî hakikatlerin öğrenilmesinde harika bir tefsir olarak Risaleleri okumayı tercih etmekle birlikte, okudukları tek kitap Risaleler değildir. Onlar Risalelerden namazın niçin kılınacağını öğrenirler, ilmihal okuyarak ise nasıl kılınacağını öğrenirler.
On Birinci Lem’a’yı okuduklarında, Peygamber Efendimizin (asv) sünnetine uymanın lüzumunu anlarlar, siyer kitapları okuyarak ise sünnetin ayrıntılarını öğrenirler.
Risale-i Nur eserleri, iman noktasında, başka eserlere ihtiyaç bırakmamıştır. Yani bir kişi, mesela Haşir Risalesi'ni ve alakalı yerlerini Risale-i Nur’dan okuyup tetkik edip öğrendikten sonra, haşirle alakalı artık başka bir kitap aramasına lüzüm kalmaz. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri o mevzuda akli, mantıki ve nakli (ayet, hadis) delilleri en mükemmel bir şekilde ifade etmiş ve başka eserlere de ihtiyaç bırakmamıştır.
Ancak tarih, coğrafya, biyoloji ve tıp gibi ilimleri gerek müstakil gerekse Risale-i Nurla irtibatlandırarak okumakta hiçbir beis bulunmamaktadır. Konuyla alakalı olarak Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu Lâhikası’nda şu beyanatta bulunuyor:
"Diyorlar: ‘Said yanında başka kitapları bulundurmuyor; demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazâlî'yi (r.a.) de tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor.’ "
"İşte bu acip, manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar. Buna karşı deriz ki: Hâşâ, yüz defa hâşâ!"
"Risale-i Nur ve şakirtlerinin bir üstadı olan Hüccetü'l-İslam İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği ehl-i dalâletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir."
"Fakat, onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zatların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden, Risale-i Nur Kur'an-ı Mucizü'l-Beyandan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsi zatların tezgâhlarına müracaat etmiyor.” (Kastamonu Lâhikası, 114. Mektup)
Bilindiği üzere Risale-i Nur'lar, Kur'an'ın baştan sona, bütün ayetlerinin tefsiri değildir. Daha çok, asrın ihtiyaçlarına bakan ve tenkide tabi tutulan ayetlerin tefsiridir.
Risalelerde yer alan ayetlerin tefsirleri, asrın idrakine göre yapılmıştır. En kısa ve mukni cevaplar verilmiştir. Ancak yine de “başka müfessirlerin bu tefsirlerini de okumak istiyorum”, diyen varsa ve zamanı da müsait ise elbette ki okuyabilir. Bu bir bakış açısıdır. Herkese genelleştirmemek lazım gelmektedir. Kitapları okuyan, kendisi karar verecektir. Nitekim Üstadımız da bu tür hususlarda kendi has talebelerine seslenir. Adeta bir profesörün öğrencilerine "şunları şunları okuyun" demesi gibi.
Risalelerde yer almayan ayetlerin tefsirlerini öğrenmek isteyenler elbette ki o eserleri okuyacaklardır.
Ekmek ve su, yemeğin temeli ve esasıdır, bunlarsız olmaz. Lakin bunların yanında insan sair şeyleri de yiyip içebilir, bunun ekmek yemek ve su içmek ile çelişen bir tarafı yoktur. Şayet birisi sair şeyleri yiyip içerken, ekmek ve suya ne gerek var derse, o zaman yanlış yapmış olur.
Risale-i Nurlar iman hakikatleri olduğu için, ekmek ve su mesabesindedirler; daima elzemdir, terki tehlikeli olur. Lakin sair kitap, dergi, gazete ve benzeri şeyler meyve ve tatlı mesabesindedir. Bunun kimseye zararı olmaz, bilakis faydası olur.
Mühim olan gazete, dergi ve başka kitaplar, Risale-i Nurları okumayı aksatmamasıdır. Aksatılmadıktan sonra, sair şeyleri okumak ve yazmakta bir mahzur olmaz kanaatindeyiz.
"Evet, Risale-i Nur size mükemmel bir mehaz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur'ân kelâmullah olduğuna ve i'câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir. Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok." (Kastamonu Lâhikası, 35.Mektup)
“Hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok.” Bu cümleden, yüksek imani hakikatlerin dışında kalan ve Risale-i Nur'un temas etmediği mevzuları başka sağlam kaynaklardan okumakta bir mahzur yoktur, hükmü anlaşılıyor.
Fıkıh, siyer, hadis, kelam vesaire gibi ilmi mehazlar, liyakati olanlarca tahkik edilebilir. Gerçi bu ilimlerin bazı esasları Risale-i Nur'da çok veciz ve beliğ bir şekilde ifade edilmiş, lakin ayrıltılı olarak izah edilmemiştir. Bu sebeple "Risale-i Nur bu sahalarda da kâfidir" demek, doğru olmaz. Ehli ilmi ve kabiliyeti olan Nur şakirtlerini bu ilimleri öğrenmekten men etmek yanlış olur kanaatindeyiz.
“Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek.” (Kastamonu Lâhikası, 35.Mektup)
Bu paragrafta Risale-i Nur'un didik didik incelenip, üzerinde derin tetkikat ve tahkikatın yapılabileceğine işaret edilmektedir. Yani liyakati olan ehli ilmin ya da tefekkürün Risale-i Nur'un bir meselesini, bir cümlesini, bir mefhumu hatta bir kelimesini (ehadiyet, vahideyet, cüziyet ve külliyet gibi.) alıp üzerinde risale ve kitaplar yazmasında bir mahzur bulunmuyor. Bizim kanaatimiz bu yönde.
Bu tarz kısıtlayıcı ve yasaklayıcı zihniyet, Risale-i Nur camiasında bulunan alim, mütefekkir, araştırmacı, sanatçı ve münevverleri bunaltır, sıkar, köreltir, daraltır, hatta ayrışmalara da kapı aralar. Tarihte ilmi istibdatlar gayrimeşru dalalet fırkalarını doğurmuştur.
Taklit ve tahakkümün olduğu yerde kalıpçılık ve taassup çıkar. Bu da ilim erbabının fikir hürriyetini kısıtlar. İlim adamları fikirlerini dillendiremedikleri zaman, fikir ve düşünce dünyası donuklaşıp matlaşır ve terakki edemez. Bu da taassuba ve cehalete kuvvet verir. Hâlbuki meşverette, demokraside ve hürriyette insanlar yanlış da olsa fikirlerini beyan eder, doğru çabuk parlayıp gün yüzüne çıkar. Hatalı ve yanlış fikirler de tashih edilme imkânı bulur. Fikirler serbestçe çarpıştığı zaman, hak ve hakikat daima galip gelir ve yanlışları bertaraf eder.
İlmi tahakkümün, siyasi baskının veledi olmasında ise, iktidarı elinde bulunduran siyasi otorite kendi otoritesini sağlama almak için farklı düşünce ve fikirlerden rahatsız olur ve onlara pek fırsat vermek istemez. Bu sebeple iktidar baskısı dolaylı olarak diğer sahalara da tesir eder.
Yani ilim ve fikir hürriyetinin olmadığı bir yerde, yanlış ve batıl şeyler kıyıda köşede saklanarak kök salar ve kuvvet bulur; Mutezile, Cebriye, Mürcie gibi. Üstadımız bu inceliğe şöyle işaret ediyor:
"Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.”(Münâzarat)
Uzun bir zaman Nur medreselerinde ağabey böyle derken, "Sen kim oluyorsun?.." denilerek farklı düşünce ve kanaatler baskılanmış, manevî ve ilmi bir istibdat kurulmuştur. Oysa farklı fikirler bir zenginlik ve doğruya giden bir yoldur.
Bu düşünce ve kanaat hizmet metotları için de geçerlidir. Yani belli bir kalıbı esas alıp, bütün vakıf ağabeyleri aynı kalıbın içine sokup hareket sahasını kısıtlamak ve daraltmak, hizmet açısından fukaralaşmak demektir. Risale-i Nur'un hizmet esaslarını ve düsturlarını çiğnemedikten sonra, vakıf ağabeylerin meziyetlerine ve kabiliyetlerine karışılmamalıdır, diye düşünüyoruz.
Merhum Abdullah Yeğin, Merhum Mehmed Kırkıncı, Merhum Abdulkadir Badıllı, Merhum Alaaddin Başar, Şener Dilek gibi yazar ve mütefekkirler, Risale-i Nuru hem anlamamızda hem sevmemizde hem de değişik kitlelere ulaşmasında çok mühim ve faydalı hizmetler yapmışlardır. Allah böyle mütefekkirlerin sayısını ziyadeleştirsin. Âmin!
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Cenab-ı Allah sizden razı olsun. Bizleri ve sizleri Risale-i Nur dairesinden ayırmasın. Ben şunu itiraf ediyorum: Ben her türlü kitabı okumuşum, ama Risale-i Nur gibi mükemmel ve yüksek bir kitap görmemişim.
O zaman size soru olarak attığım ve yaşadığım duygularda haklı mıyım? Teyid için yazmıştım
Peki Risale-i nur dışında kitap okumayı "Risalelere sadakatsizlik" olarak değerlendirenlere ne dersiniz?