Risaleler hakkında kitap yazan bir Nur Talebesi, Hulusi Ağabey'in kendisine, defalarca tesettürün yalnız çarşaf ile olacağını söylediğini belirtmiş. Ve bu ifadesini Üstad'a kadar da dayandırmış. Konu hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İslam’ın fıkhi bir hükmünü ve emrini öğrenmenin yolları bellidir. Bu yol ise Ehl-i sünnete uygun olan ilmihal ve fıkıh kitaplarıdır. Şahısların görüşleri kendine aittir, ümmeti ve Müslümanları bağlamaz.
İslam’da örtünmenin şartları bellidir. Hanımlarda asgari olarak el, yüz ve ayaklar hariç, vücut hatları belli olmaksızın vücudun her tarafının örtülmesi şeklindedir. Bu şartlar yerine geldikten sonra, nasıl ve ne şekil örtmesi gerektiği insanların örf ve iklim şartlarına havale edilmiştir. Bu yüzden dünyanın dört bir yanında örtünme motifleri ve şekilleri farklıdır. İslam, tek tarzı, tek kalıbı dayatmamış; insanların iklim ve örflerini de düşünmüştür.
Risale-i Nurları okuduğu hâlde farklı düşünmenin, çok normal bir durum ve fıtratın gereğinin de bu olduğu kanaatindeyiz.
Bütün mezheplerin kurucularının aynı dinin mensupları olduğunu düşünürsek, bu durumu daha iyi anlarız. Hatta batıl mezheplerin de İslam alimlerinden oluğunu ilave eder isek, meselenin daha iyi anlaşılacağı ortaya çıkacaktır.
Dolayısı ile bir Nur talebesinin farklı düşünmesi ve hatta yanlış düşünmesi dahi gayet normal bir durumdur. Yadırganacak bir tarafı olmadığı kanaatindeyiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Daha önceki cevaplarda da ifade ettiğimiz gibi; çarşaf kelimesi farsça olup, dört taraf anlamına gelmektedir. Çhar: Dört demektir. Nitekim, çarşamba da buradan gelmektedir. Çharşamba; dördüncü gün anlamındadır.
Dolayısı ile Üstad'ın ifade ettiği mana budur. Yani, dört tarafımızı örten giysi demektir. Aksi taktirde, tek giyim şekli sihay çarşaftır demekle, onun dışındaki bütün üst giyimleri inkar ederek, onları günah işlemek ile suçlamış olmaz mıyız?
Dinimiz şartları ortaya koyar, şartlara uyulup uyulmadığını esas alır, giydiği elbisenin rengine karışmaz. Önemli olan, vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde giyinmektir.
Bizim anlayabildiğimiz kadarıyla İslâm’da elbisenin ismi ve resmi mühim değildir. Mühim olan vasfıdır. Yâni, el yüz dışındaki bütün bedeni örtüyor mu, vücut hatlarını belli etmeyecek genişlik ve uzunlukta bedeni kaplıyor mu? Aranan vasıf budur.
Bir elbise böyle ise, yâni eşarp saçın telini dahi göstermiyor, manto vücudun hatlarını dahi gizliyor, kalın çoraplar diz üstlerine kadar çıkıp teni kapatıyorsa farz olan giyim hâsıl olmuştur. Siz bunun adına ne derseniz deyin.
İşte bu giyim bir (fetva) gereğidir. Yâni mecburi olan kısımdır.
Ayrıca bu giyimin üzerine bir de çarşaf ilâve eden olursa, elbette bu da bir (takvâ) gereğidir, tebrike şayân bir titizliktir. Kendini bütünüyle gizlemektir.
Ne var ki (fetva) mecburi, (takvâ) ihtiyarî olduğundan çarşafa herkesi zorlamamız mümkün değildir. İlgi duyanlar, gönülden alâka hissedenler tercih eder, istemeyenlere ısrar olunmaz. Zira takvâsını zorlamak, bazan fetvasını da kayba sebeb oluyor, başka mahzurlar da tevlid edebiliyor.
Hem fetva gereği olan giyime herkes alâka duyabilir. Ama, henüz fetvayı göze alamayanlara takvâyı gösterecek olursak büsbütün zorlanır, iyice alâkasızlığa sebeb olabilir.
Demek ki, geniş bir eşarp, vücud hatlarını belli etmeyecek bolluk ve uzunlukta bir manto, yahut pardesü, kalınca çorap, topukları kapalı ayakkabı, (fetva) gereği olan bir tesettürü temin etmektedir. Bunu hemen herkes benimseyip tatbik edebilir. Bunun yanında ayrıca çarşafa da alâka duyup ilâve etmek, bir takvâ gereği olduğundan itirazı mümkün olmayan yüce bir fazilettir. Ancak ısrarla değil, sevdirmekle, içinden ilgi duymakla hâsıl olacak bir tercihtir bu.
En iyi, iyinin de icrasına mani oluyor bazan. O takdirde pişmanlık zuhur ediyor, keşke sadece iyiyi yapsaydık da, en iyiyi sonraya bıraksaydık denebiliyor.
Ayrıca bugün muhafazakâr giyimi sevdirmek zorunda olduğumuz da bir vakıadır. Çarşaf gibi nihaî noktaya herkes talip olamaz. Ancak güzel bir manto, yahut zarif bir pardesü, geniş ve zarif baş örtüsü, kalın ve sağlam bir çorap, hemen her hanımefendinin dikkatini çekip alâka duymasına sebeb olabilir. Giyenler bunun içinde çevrenin baskısına mâruz kalmayacakları gibi, görenlerin de imrenme ve gıbtalarına sebeb olabilir. Böylece muhafazakâr giyimin lehte bir örneği verilmiş olunur, aleyhte bir manzara bahismevzu olmaz. Nasibi olanların da böyle bir giyim içinde olmanın huzur ve saadet getireceğine aklı keser. Tercih ettiği bu fetva gereğinde huzur bulduktan sonra, takvâ gereği düşünülebilir, içinden duyacağı alâkayla tekamül bahismevzu olabilir.
Şurası bir gerçektir ki, bugün kim gibi giyinip, kim gibi yaşayacağını bilemez hale gelmiş mütereddid ve mütehayyirler pek çoktur. Onlara güzel örnek olmak, beğenecekleri bir giyim içinde görünmek, İslâm’ın emrini tatbik edebilecekleri hissini vermek çok mühim bir hizmet ve irşadî bir fazilettir. Yâni muhafazakâr giyimli bir hanımefendi böyle mütereddid ve mütehayyirlere birer vaiz ve mürşiddirler. Sevimli giyimleriyle onlara örnek oluyor, ikaz ve tembihte bulunmuş oluyorlar. Nasibi olanlar bu makul ve mantıkî giyimden nasiblerini alır, duymaları gereken alâkayı hissedebilirler. Yeter ki muhafazakâr giyimli hanımefendilerimiz örnekliklerini güzelce yapsınlar, giyimi çirkin ve kötü göstermekten uzak bir temizlik ve zarafette bulunsunlar.
Peygamberimizin hadisinden aldığımız şu ölçü tesettürlü hanımlarımıza pek güzel ikaz ve irşadda bulunmaktadır:
— İyi giyimin örneğini verip yayılmasına sebeb olan hanımlar sebeb olduklarının sevabına lâyık olmaktalar. Kötü giyimin örneğini verip yayılmasına sebeb olan hanımlar da kötü giyimin vebaline mâruz kalmaktalar.
Demek ki, asıl mes’ele, iyi giyim örneği verip, sevaba lâyık olmak; kötü giyimin örneğine bürünüp de günaha sebeb olmaktan uzak kalmaktır.
Kadının örtüsü hakkında bilgi almak için tıklayınız.
Din yalnız örtünmek değildir. Konuşmamızdan davranışlarımıza kadar yayılan bir alanı kapsar. Çarşaf giydiği halde karşı tarafı ittiham edercesine üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmak ve hatta rencide etmek ne kadar doğru olabilir. Fikrinizi ifade etmek için saldırgan olmak zorunda değilsiniz. Herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değildir. Neden farlılıklara tahammül edemiyoruz.
Bediüzzaman, sadece çarşaftan bahsetmiyor, aynı zamanda : "Mümin kardeşini sever ve sevmeli, fenalığı için yalnız acır, tahakkümle değil, lütufla ıslahına çalışır." demektedir. Çarşaf giymeyenler de bizim kardeşimiz değil mi? Büyük günah işliyorlarmış gibi, onlara saldırmayı İslam'ın hangi hükmü ile izah edebiliriz.
Kardeş kardeşine böyle davranmamalı diye düşünüyoruz. Acaba yüz yüze olsaydık, aynı ifadeleri kullanır mıydık? Bunun da kul hakkı olduğunu unutmayalım. Ailesi zorla pardesü giydirmeye razı ettiği birine, "yok, bu olmaz deyip çarşaf esastır" dayatması onu bütün bütün çizgiden çıkarmaz mı? Yapacağımız tek şey ona dua etmektir. Müminler olarak daha medenice fikrimizi ifade etmek varken, neden saldırgan oluyoruz? Rabbim hepimize istikamet versin. (Amin)
Dinde Asiri gidenleri ve gevşeklik edip gaflette olanlari Allah sevmez. Mü´minler hep orta yolu tutmali ve Peygamber efendimizin s.a.v. buyurdugu gibi "Kolaylastirin, zorlastirmayin! sevdirin Nefret ettirmeyin!" Emrini unutmayalim. ellerin ayaklarin ve yüz hatlarinin disindaki heryerini bir hanim kardesimiz kapatmak zorunda. Bunu yaparken, vücut hatlarini ortaya dökmiyecek ve perisan bir halde olmiyacak sartiyla yapmali. Simdi sen insanlara medyanin islami bir öcü ve canavar gibi gösterilmeye calisildigi bir zamanda, dinimizi dayatmalarla icinden cikilmaz ve nefret oklarinin hedefi etmenin alemi yok. Ben avrupada yasiyorum ve dini islami teblig etmek icin elimden geleni yapiyorum. Simdi sizin (carsafi diretenler) yazilarinizi onlara örnek olarak versem, hic kimse islama yanasmaz. fakat el, yüz ve ayaklar haric vücudun diger hatlarinin neden kapatilmasi gerektigini izah etmek , sizce o carsaf diretmesi kadar zor olurmu? bu sorunun cevabini vicdaniniza birakiyorum. Ayrica carsaf bir kumas parcasidir. Icindeki Nefsi-Emmareliyi terbiye etmezsen, istersen altindan carsaf giyin ne fark eder. Biz önce Nefsimizi islah edip gercekten takva sahibi olalim, ondan sonra bu konular hakkinda tartisilir!
Müfessirler Cilbab hakkında ne diyor !!! Bazı tefsirler ise "cilbab" kelimesini "milhafe" diye tefsir ederler ki, "milhafe" lügatta çar ve çarşaf mânasına gelir. Şimdi ulemânın bu âyetle alâkalı yaptıkları tefsirleri zikrettiğimizde, tariflere en uygun kıyafetin çarşaf olduğu görülecektir. Ulemâ âyeti kerimede "cilbab" diye geçen, bu tesettürün nasıl olacağı hususunda birkaç görüşe ayrılmışlardır. İnşallah şimdi bizler kenara çekilip onların görüşlerine yer verelim. Son devrin âlimlerinden Elmalılı, bu âyeti tefsir ederken "cilbab"ı şöyle tarif etmiştir: "Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır." "Tepeden tırnağa örten giysidir." "Çarşaf ve peçedir." Âyeti kerimede geçen "İDNÂ" kelimesi: Yaklaştırmak demek ise de, âyette "Alâ" harfi cerri ile kullanılması, kapsamak sûretiyle sarkıtmak mânasını da ifade ettiğinden, üzerinden sıkıca örtmek demek olur. "Cilbab örtmek" tabirinde de iki şekil vardır. Bunlardan birincisi; cilbablarından birisiyle bütün bedenini örtmek; diğeri ise, cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur. Elmalılı, âyeti kerimede geçen "cilbab idnâsını", bu şekilde tarif ettikten sonra şöyle devam ediyor: "Bu beyanda da iki sûret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp, yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak." Elmalılı bunu söyledikten sonra, "Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi." der. İkincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıp gözlerin ikisi de açık kalsa bile, yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. Bu açıklamadan sonra da, "Hicri 1310' da İstanbul' a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi." demektedir. Evet, Elmalılı merhum "cilbab"ı böyle tarif ediyor. Yine bu konuda Konyalı Mehmet Vehbi Efendi "Hulasatü' lBeyan" isimli tefsirinde: "Kadınların ziynetlerini örtmeleri için çarşafa bürünmelerinin lazım ve vacip olduğunu zikretmektedir." Ömer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde "Cilbab"ı çarşaf olarak tefsir etmişlerdir. Gördüğümüz gibi son devrin âlimlerinden, herkesçe tanınan ve kabul gören üç tane tefsir âliminin "cilbab" hakkındaki görüş ve yorumları bu şekildedir Şimdi de diğer ulemâ bu âyeti nasıl tefsir ediyor ona bakalım: Taberî, İbn Sîrîn' den şöyle rivayet eder: "Abide esSelmani' ye, "Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle" âyetinin mânasını sordum. O hemen büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu örttü. Başını da kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olarak tefsir etti." Taberî ve Ebû Hayan, İbn Abbas' tan şöyle rivayet etmişlerdir: "Kadın cilbabını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünün kalan kısmı ile göğsünü tamamen kapamalıdır." Ebu' sSuûd Efendi: "Cibab"tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin mânası, ' Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman, bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarını örtsünler.' olur." demiştir. Cevherî de "Cilbab"ı çarşaf diye tefsir etti. Ve "Cilbab çarşaftır." denildi. Ümmü Seleme annemiz şöyle demiştir: "Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler' âyetinin nüzulünden sonra ensar kadınları siyah çarşaflara büründüler. Öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, sanki hepsinin başına birer karga konmuştu."
Elhâsıl: nasılki kadınlar kahramanlıkta, ihlâsta şefkat itibâriyle erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar; öyle de; o ma’sûm hanımlar dahi, sefahette hiçbir vecihle erkeklere yetişemezler. Onun için fıtratlarıyla ve zaîf hilkatleriyle nâmahremlerden şiddetli korkarlar ve çarşaf altında saklanmağa kendilerini mecbûr bilirler. Çünkü; erkek, sekiz dakika zevk ve lezzet için sefahete girse, ancak sekiz lira kadar birşey zarar eder. Fakat kadın sekiz dakika sefahetteki zevkin cezası olarak dünyada dahi sekiz ay ağır bir yükü karnında taşır ve sekiz sene de o hâmisiz çocuğun terbiyesinin meşakkatine girdiği için sefahette erkeklere yetişemez, yüz derece fazla cezasını çeker.
Mevzu Üstadın çarşaf kelimesine hangi anlamları yüklediğini tam anlayamamaktan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Aşağıya Risale-i Nur da çarşafın hangi anlamlarda kullanıldığını gösteren bazı pasajlar koyuyorum. Buna göre siz ferasetinizle fehm edebilirsiniz. Tesettürün 3 şartı var, ona göre siz düşünün;
1. Belli yerleri örtecek
2. Şeklini belli etmeyecek
3. Çok dikkat çekici olmayacak.
Aşağıda linkleri verilen makaleleri tavsiye ederim
http://www.risaleonline.com/soru-cevap/tesettur-ve-carsaf
http://www.risaleonline.com/soru-cevap/carsaf-mevzuu
http://www.risaleonline.com/soru-cevap/kadinlarin-yuzunu-ortmesi
Üstad bir yerde de bizim rolumüz olan peçe ve çarşaf diyor! Bu ne Diyeceksiniz acaba!