"İ’lem eyyühe’l-aziz! Vücut nev’inde tezâhüm yoktur. Yani, pek çok âlemler, haller, vücut sahnesinde içtima eder, birleşirler..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Vücut nev'inde tezâhüm yoktur. Yani, pek çok âlemler, haller, vücud sahnesinde içtima’ eder, birleşirler. Meselâ: Gece zamanı duvarları camdan olan ve elektrik yanan bir odaya girdiğin vakit, âlem-i misâle bir pencere hükmünde olan camlarda pek çok menzilleri, odaları göreceksin."
"Sâniyen: Odada otururken, kemâl-i sühûletle o misalî odalarda her çeşit tebdil, tağyir, tasarruf edebilirsin."
"Sâlisen: Odadaki elektrik, elektrik misallerinin en uzağına en yakındır. Çünkü o misalî misâllerin kayyumu odur."
"Râbian: Bu maddî vücudun bir habbesi, bir parçası, o misâlî vücudun bir âlemini içine alabilir. Bu dört hüküm, Vâcib ile âlem-i mümkinat arasında da câridir. Çünkü mümkinatın vücudu, Vâcibin nurundan bir gölge olduğu cihetle vehmî bir mertebededir. Vâcib'in emriyle vücûd-u hariciyeye girer. Sâbit ve müstekar kalır. Demek mümkinâtın vücudu bizzât hakikî bir vücûd-u hâricî olmadığı gibi, vehmî veya zâil bir zıll de değildir. Ancak, Vâcibü’l-Vücud'un îcâdıyla bir vücutdur."(1)
Üstad Hazretleri, iman hakikatlerine dair pek çok ince, derin, yüksek ve geniş hakikatleri Allah’ın ihsanıyla akıllara yaklaştırmaya muvaffak olmuştur.
“Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak hakikatler gayet yakın gösterildi.”(2)
İşte bu ders, bunun en güzel bir misalidir.
Önce dört temsil nazara verilmiş, sonra bu temsillerde geçen meselelerin “Vâcib ile âlem-i mümkinat arasında da câri” olduğu beyan edilerek temsilden hakikate geçilmiştir.
“Vücud nev'inde tezâhüm yoktur.”
Tezahüm; yer darlığı demektir. Varlığın birçok şekli ve çeşidi vardır ve bunlar birlikte bulunabilirler. Üstadımızın ifadesiyle “Pek geniş gaybi âlemlerin de bu küçük arzda içtimaları mümkündür.”
Metinde geçen lamba misâlini ele alalım. Ampülün varlığı, ışığın varlığı, elektrik akımının varlığı birbirinden farklıdır. Ama bunlar arasında birliktelik yahut komşuluk vardır. Öte yandan, toprağın varlığı başka, yerçekiminin varlığı daha başkadır. Ama bu iki farklı türden varlık arasında da yer darlığı yoktur.
Bedenin varlığı ile ruhun varlığı, eşyanın varlığı ile onların aynalardaki akislerinin varlığı için de aynı hakikat geçerlidir. Nitekim metinde verilen misalde aynalarda binlerce menzil teşekkül etmiştir, fakat ne bu menziller arasında bir yer darlığı vardır, ne de o kadar çok menzilin varlığı odanın varlığına bir darlık, bir külfet getirmiştir.
“Odada otururken, kemâl-i sühûletle o misâlî odalarda her çeşit tebdil, tağyir, tasarruf edebilirsin.”
Bu harika misâl ile Cenâb-ı Hakk'ın bütün eşyayı mübaşeretsiz, yâni temas etmeksizin çok kolay bir şekilde sevk ve idare edebildiği, onlarda her çeşit tebdiller, tağyirler icra edebildiği hakikatine büyük bir pencere açılmıştır.
"Odadaki elektrik, elektrik misâllerinin en uzağına en yakındır."
Bu temsil ile de Allah’ın mahlûkattaki tasarrufunda yakın-uzak farkı olmadığı, bütün eşyayı ve her türlü hâdisatı birlikte yarattığı ve icra ettiği ders veriliyor. Lambanın bütün misâlî odalardaki akisleri lambaya aynı uzaklıktadır. Zira o misâlî menziller için mesafe söz konusu değildir. Bütün o misâlî lambaların ışıkları gerçek lambanın ışığından gelmektedir. Onlardaki aydınlığın kayyumu, bu hakiki lambadır, onun ışığıdır. Hepsi ona muhtaçtır, hepsinin ışığı onun ışığıyla kaim ve hepsi ona aynı derecede yakın olduklarından, lambanın gerçek odaya en yakın görüntüyü aydınlatmasıyla en uzaktakini aydınlatması arasında hiç fark yoktur.
“Bu maddî vücûdun bir habbesi, bir parçası, o misâlî vücûdun bir âlemini içine alabilir.”
Bu temsilin geniş izahı, Yirminci Mektup'taki; “Mübayenet-i mahiyet ve adem-i takayyüdün kolaylığa sebebiyeti” bahsinde yer almıştır. Kısaca şunu söyleyebiliriz:
Maddî vücûdun bir habbesi olarak küçük bir çakıl taşını misal olarak alalım. Bu taş, iki gram ağırlıkta olsun. O aynalardaki binlerce çakıl taşı görüntüsünü hayalen bir araya getirseniz tümünün ağırlıkları bir gram bile etmez.
Allah’ın varlığı vacib varlıktır. Yâni, varlığı zâtındandır, ezelî ve ebedîdir, olmaması muhaldir. Mahlûkatın varlığı ise mümkin varlık cinsindendir. Yâni, varlıkları zâtlarından değildir, Allah’ın var etmesiyle var olmuşlardır, fânidirler, olup olmamaları müsavidir; olmaları da muhal değildir, olmamaları da.
İşte varlığı vacib olan Allah’ın kudretinin eşyadaki tasarrufu son derece kolaydır. Misâldeki bütün çakıl taşlarının görütülerinin bir gram bile etmemesi gibi, bütün eşyanın sevk ve idareleri de o kudrete hiç bir zorluk getirmez.
Bir başka misal:
Bir eserin bütün cümlelerindeki ilim tecellileri müellifin ilminden birer görüntü gibidir. Bu cümlelerin tümünü bir araya getirseniz, müellifin ilminin bir zerresini bile o cümlelerin yazıldıkları kâğıtlarda yahut kullanılan mürekkeplerde bulamazsınız.
İlim ve kudret sıfatları için verdiğimiz bu iki misali diğer sıfatlar için de düşünebiliriz.
“Mümkinatın vücûdu, Vâcibin nurundan bir gölge olduğu cihetle vehmî bir mertebededir.”
“Vâcibin nurundan bir gölge” ifadesinde geçen nur kelimesi, ilâhî isim ve sıfatlara delâlet eder. Gölge ise, mümkinatın varlığının vacibin varlığına göre gölge kadar zayıf kaldığı mânasına gelmektedir.
Üstad Hazretlerinin vahdetü’l-vücûd bahsinde geçen şu ifadesi konumuza ışık tutuyor:
“Yani 'Vâcibü'l-Vücuda nispeten başka şeylere vücut denilmemeli; onlar vücut unvanına lâyık değillerdir.' diye hükmetmişler.”(3)
Dersin başında geçen lamba misalini esas alırsak; söz konusu lambanın misâlî odalardaki akisleri de onun ışığıyla parlarlar, ama onlar “lamba” unvanına layık değillerdir. Yâni, söz konusu odaya birisi girse ve o kişiye “Burada kaç lamba var?” diye sorulsa “Bir lamba var” diyecek, diğerlerini lamba olarak kabul etmeyecektir. Şu var ki, o misâlî lambalar yok da değillerdir. Vardırlar, ama varlıkları gerçek lambaya göre vehmî mertebededir.
Varlık; vacib ve mümkün olmak üzere ikiye ayrılır.
Vacib varlık, ezelî ve ebedî, varlığı zatından olup, olması vacib, olmaması muhal demektir. Bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve mukaddestir.
Mümkün varlık ise, başlangıcı ve sonu olan, olup olmaması müsavi varlık demektir. Mümkin varlık, vacib varlığa nisbeten gayet zayıf ve nakıs bir varlıktır. Fanilik, değişme, eskime, zayıflık, zaman ve mekân kayıtlarına mahkûmiyet, inhisar, hacim ve yer kaplama gibi hal ve sıfatlar mümkün varlığın sıfatlarıdır.
Mümkün varlıklar, ancak varlığı ezelî ve ebedî olan Allah’ın var etmesi ile var olabilirler.
Üstad, bu i’lem’de; vacib olan Allah’ın varlığı ile mümkün olan mahlûkatın varlığını mukayese etmektedir. Vacib olan Allah, mümkün olan varlıkların çok kolay bir şekilde tedbirini görür ve onlarda tasarrufta bulunur. Bütün mahlûkatın tedbir ve idaresi bir mahlûkun tedbir ve idaresi gibidir.
Mümkün varlıklar sınıfında birbirinden farklı, hatta birbirine zıt olan çok âlemler bir arada içtima edebilir ve etmiştir. Bu âlemler, birbirine nisbet edildiği vakit, biri diğerinin yanında daha zayıf ve vehmî kalır, ama neticede hepsi mümkün varlık sınıfı içindedirler.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Mahrem bir suale cevaptır.
(3) bk. age., Yirmi İkinci Mektup, İkinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar