"Sâni-i Zülcelalin âlem-i ekberdeki sanatı o derece manidardır ki, o sanat bir kitap suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı beşer, hakiki fenn-i hikmet kütüphanesini ondan aldı ve ona göre yazdı." İzahı nasıldır?
Değerli Kardeşimiz;
Bu cümle bize Üstad'ımızın, yağmurun rahmet olmasıyla alakalı şu ifadesini hatırlatıyor:
"… Rahmet tecessüm ederek katreler suretinde hazine-i Rabbâniyeden akıyor manasında olduğundan, yağmura 'rahmet' namı verilmiştir." (Şualar, Yedinci Şua)
Burada da bir başka tefekkür ve hayret tablosu nazara sunuluyor. Şöyle ki;
Âlem-i ekber olan kâinattaki her şey o kadar mana ve hikmetle dolu ki, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirmiş. Âlem-i asğar olan insan ise kendisine ihsan edilen o yüksek istidadıyla bu âlemdeki büyük-küçük her varlığı tefekkür etmekte ve aklına görünen manaları kaleme alarak fennî makaleler, kitaplar yazmaktadır. Kâinattaki her şey o kadar çok ve derin manalar taşıyor ki, bir insanın aklı bu kitabın tamamını incelemeye kâfi gelmediğinden, her bir ilim dalı kâinat kitabının bir harfini, bir kelimesini yahut bir cümlesini esas alarak onun taşıdığı manaları ve hikmetleri anlamaya çalıyor. Astronomiden, anatomiye, hücrelerden genlere kadar her sahada araştırmalar yapılmış ve eserler ortaya konulmuştur.
Üstad'ımız bu ilmî eserlerin tümüne “fenn-i hikmet kütüphanesi” diyor ve başına da “hakiki” kaydını koyuyor. Kâinat kitabı Allah’ın eseri, onun esma ve sıfatlarının ayinesi olarak kabul edildiği takdirde, onunla alakalı bütün çalışmalar hakiki olur. On İkinci Söz’deki harika misali hatırlayalım; bu manadan uzak araştırmalar Kur’ânın Allah kelamı olduğunu bilmeden ondaki harflerin nakışları üzerinde çalışmalar yapmaya benzer ki, böyle bir insan kâinat kitabı hakkında ne yazsa ve ne söylese hakikate nüfuz etmiş sayılmaz.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü