"Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semaviyenin yüzler işaratı ve irhasatın binler rumuzatı ve hatiflerin meşhur işaratı ve kahinlerin mütevatir şahadatı ve şakk-ı kamer gibi binler mucizatının delalatı,.." Örneklerle açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Tevrat ve incil gibi kütüb-ü semaviyenin yüzler işaratı,.."
Tevrat ve İncil'in Hazreti Peygambere (asm) olan işaretleri çoktur. Numune olarak bazılarını takdim edelim. On Dokuzuncu Mektup'ta bunun çok misalleri bulunmaktadır.
Zebur'da şöyle bir âyet var:
"Allah'ım! Fetretten sonra bize Sünneti ihyâ edecek olan zâtı gönder."(1) "Mukîmü's-Sünne" ise, ism-i Ahmedî'dir.
İncil'in âyeti:
"Ben gidiyorum, tâ size Faraklit gelsin."(2) Yani, Ahmed gelsin.
İncil'in ikinci bir âyeti:
"Ben Rabbimden, hakkı bâtıldan fark eden bir Peygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bulunsun."(3)
Faraklit, "el-fâriku beyne'l-hakkı ve'l-bâtıl" manasında, Peygamberin o kitaplardaki ismidir.
Tevrât'ın âyeti:
"Hazret-i İsmail'in validesi olan Hâcer, evlât sahibesi olacak. Ve onun evlâdından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli huşû ve itaatle ona açılacak."(4)
Tevrât'ın ikinci bir âyeti:
"Benî İsrail'in kardeşleri olan Benî İsmail'den, senin gibi birini göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım; Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim."(5)
Tevrât'ın üçüncü bir âyeti:
"Mûsâ dedi ki: 'Ey Rabbim, ben Tevrat'ta, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten sakındırmak için çıkarılmış, Allah'a iman eden hayırlı bir ümmetin vasıflarını gördüm. Onu benim ümmetim yap.' Allah buyurdu ki: 'O, Muhammed ümmetidir.'" (6)
"İrhasatın binler rumuzatı ve hatiflerin meşhur işaratı kahinlerin mütevatir şahadatı;.."
İrhasat peygamberlik gelmezden evvel ya da Peygamber Efendimizin (asm) doğumu esnasında görünen harika mucizelerdir ki, yine Mucizat-ı Ahmediye risalesinde örnekleri çoktur. Biz numune nevinden bir ikisini takdim ediyoruz.
Hatif, gayptan haber veren cinnî demektir. Kelime olarak sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici, ses verici, çağırıcı manalarına da geliyor. Hatif cinlerin kâhinleri kısmındandır ki, bunlar Peygamber Efendimizi (asm) daha gelmeden haber vermişlerdir.
"Birincisi: Şıkk isminde meşhur bir kâhindir ki, bir gözü, bir eli, bir ayağı varmış adeta yarım insan. İşte o kahin, manevi tevatur derecesinde kat'i bir surette tarihlere geçmiş ki, risalet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmı haber verip mükerreren söylemiştir."(7)
"İkincisi: Meşhur Şam kâhini Satîh’tir ki, kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücut, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok da yaşamış bir kâhindir. Gaibden verdiği doğru haberler, o zaman insanlarda şöhret bulmuş. Hattâ, Kisrâ, yani Fars Padişahı, gördüğü acip rüyayı ve velâdet-i Ahmediye (a.s.m.) zamanında sarayının on dört şerefesinin düşmesinin sırrını Satîh’ten sormak için, Muyzan denilen âlim bir elçisini göndermiş. Satîh demiş: 'On dört zât, sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanatınız mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhar edecek. İşte, o sizin din ve devletinizi kaldıracak.' meâlinde Kisrâ’ya haber göndermiş. İşte o Satîh, sarih bir surette, Âhirzaman Peygamberinin gelmesini haber vermiş."(8)
"Hem kâhinlerden Sevad ibni Karibi’d-Devsî ve Hunâfir ve Ef’asiye Necran ve Cizl ibni Cizli’l-Kindî ve İbni Halasati’d-Devsî ve Fatıma binti Numan-ı Necâriye gibi meşhur kâhinler, siyer ve tarih kitaplarında tafsilen beyan ettikleri vecih üzere, Âhirzaman Peygamberinin geleceğini, o Peygamber de Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğunu haber vermişler."(9)
"Hem Hazret-i Osman’ın akrabasından Sa’d Binti Küreyz, kâhinlik vasıtasıyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nübüvvetini gaibden haber almış. Bidâyet-i İslâmiyette, Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’e demiş ki: 'Sen git, iman et.' Osman bidâyette gelmiş, iman etmiş. İşte, o Sa’d o vakıayı böyle bir şiirle söylüyor: هَدَى اللّٰهُ عُثْمَانَ بِقَوْلِى اِلَى الَّتِى بِهَا رُشْدُهُ وَاللّٰهُ يَهْدِى اِلَى الْحَقِّ 'Allah, Osman’a, ona söylediğim bir sözle hidâyet nasip etti. Hakka eriştiren ancak Allah’tır.'"(10)
"Hem kâhinler gibi, 'hâtif' denilen, şahsı görünmeyen ve sesi işitilen cinnîler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın geleceğini mükerreren haber vermişler. Ezcümle, Zeyyab ibnü’l-Hâris’e, hâtif-i cinnî böyle bağırmış, onun ve başkasının sebeb-i İslâmı olmuş: ياَ ذَيَابُ ياَ ذَيَابُ اِسْمَعِ الْعَجَبَ الْعُجَابَ بُعِثَ مُحَمَّدٌ بِالْكِتَابِ يَدْعُو بِمَكَّةَ فَلاَ يُجَابُ 'Ey Zeyâb, ey Zeyâb! Acaibin en acibine kulak ver: Muhammed kitapla gönderildi; Mekke ahalisini çağırıyor, ama onu dinlemiyorlar.'"(11)
"Yine bir hâtif-i cinnî, Sâmia bin Karreti’l-Gatafânî’ye böyle bağırmış, bazılarını imana getirmiştir: جَاءَ الْحَقُّ فَسَطَعَ وَدُمِّرَ باَطِلٌ فَانْقَمَعَ Hak geldi, nur saçtı. Bâtıl ise, mahvoldu, kökü kazındı.”(12)
"Bu hâtiflerin beşaretleri ve haber vermeleri pek meşhurdur ve çoktur."(13)
Şakk-ı kamer gibi binler mucizatının delalatı:
Ayın ikiye bölünmesi Peygamber Efendimizin (asm) bine yakın mucizelerinden sadece bir tanesidir. Ayın ikiye bölünmesi nasıl onun hak ve sadık bir peygamber olduğunu gösterip ispat ediyor ise, diğer mucizeler de onun hakkaniyetini teyit edip ispat eder. Şakk-ı Kamer Mucizesinin detayı yine On Dokuzuncu Mektub'un sonunda izah edilmiştir, oraya müracaat edilebilir.
Dipnotlar:
(1) bk. Yusuf Nebhânî, Hüccetullah ale'l-Âlemîn, 104, 115.
(2) bk. Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:352; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:250; Kastalânî, el-Mevâhibü'l-Ledünniye, 6:201.
(3) bk. Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 99; Cisrî, Risâle-i Hamidiye (Türkçe tercümesi), 1:255; İncil, Yuhanna, Bâb 14, ayet 16.)
(4) bk. Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 105-106; Tevrat, Tekvin, Bab 17.
(5) bk. Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:743; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 86; Halebî, es-Sîretü'l-Halebiye, 1:347; Tevrat, Tesniye, Bab 18.
(6) bk. Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:746; Yusuf Nebhânî, Hüccetüllah ale'l-Âlemîn, 107-118; Tevrat, Eş'ıyâ, Ishah, 42.
(7) bk. Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:364; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 168-172; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:123, 125.
(8) bk. İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:355-369; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:126,129; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:125; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûti, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128-130.
(9) bk. İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 2:335; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:248; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, 1:125; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:365; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:747; Süyûti, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:128-130; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:248-249, 51.
(10) bk. Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:258.
(11) bk. Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:335-337; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:358; Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 181.
(12) bk. Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:748; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1:252.
(13) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü