Üstad Gavs mıdır? Öyle ise, Gavs-ı Azam mıdır, yoksa bu makam sadece Hz.Geylani'ye mi aittir?
Değerli Kardeşimiz;
Her dönemin ve asırların kendilerine ait hususiyetleri ve ilcaatları vardır. Bir dönemde, ferdiyetçilik öne çıkar, insanlar o ferdin etrafında halkalanır, feyzi ve hakikatı onunla yudumlarlar. O asrın şartları da o ferdi teyid eder.
Bir başka asırda ise cemaat ve cemiyet manası hüküm sürerken, fert manasına kuvvet verilmez. Ferdiyetin hüküm sürdüğü dönemlerde de cemaat ve cemiyet manası zayıflar. Ancak bütün bütün ortadan kalkmaz, biri diğerine göre daha ağır basar.
Cenab-ı Hak, her asrın ve her dönemin şartlarına ve hükümlerine göre o muazzam ve müstesna kullarını donatıp gönderir; ta ki, o asrı irşat ile terbiye etsin.
İşte daha çok, tasavvuf geleneğinde var olan; gavsiyet, kutbiyet, ferdiyet gibi makamlar, bu ihtiyaca cevap veren müesseseler hükmünü almışlar.
Bu makamlar, her dönemde dini ihya eden ve insanlara o zamanın şartlarına münasip bir şekilde dini yorumlayan ve insanları terbiye ve irşad eden zatlara verilen unvanlardır.
Elbette, bu işin irşad ve içtimaî ciheti olduğu gibi, bir de manevî ve riyaset ciheti vardır.
Gavsiyet: Bütün makamları kat etmiş, makamların sonlarına yaklaşmış, asrının en büyük söz sahibi konumuna gelmiş, meded veren, insalara manen yardım makamına erişmiş zatlara verilen bir unvandır...
İlahi feyz ve cezbe onda tam tecelli etmiş. Adeta velayet şehrinin reisi olur. Onun izin ve mededini alamayanlar velayete çıkamadıkları gibi, onun riyasetinin dışına da çıkamazlar. Bu makama sahip, nurani zatlar, her dönemde ve her asırda Allah’ın inayeti ile yetişmişler.
Kutbiyet makamı ise, makamların en yükseği ve en son merhalesidir. Bu makama çıkanlar, adeta Rasulullah’ın o asırda bir halifesi ve vekili konumunda olurlar.
Bu iki makamı yani gavsiyet ve kutbiyet makamını cem edenlere ise, “Kutbu Azam” ya da “Gavs-ı Azam” denir. Bu makama gelen zatlar “Ferdiyet” makamına erişmiş demektir.
Ferdiyet makamında bulunan zat, kimseden ders almadan, terbiyesine girmeden, doğrudan Allah ve Resulü'nden feyizlenir. Günümüzde cemaat ve cemiyet manası kuvvet bulup inkişaf etmesinden dolayı o ferdiyet manası artık cemaate aksetmiştir. Bütün o makam ve feyizler cemaatin uhdesine verilmiştir.
Risale-i Nur ve talebeleri bu ferdiyet manasına mazhar olduklarından, ferdiyetin şartları ve harika halleri Nur dairesine intikal etmiştir. Onun için Nur talebesinin başka kutup ve velilerin riyasetine girmeye mecburiyeti kalmıyor.
"Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutub, bir gavs-ı âzam gelse, 'Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım' dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın."(. Kastamonu Lahikası, (52. Mektup)
Bu zaman, imanı kurtarma zamanıdır. Bir taraftan kendimizi kurtarırken, diğer yandan başkasına da el atmaya çalışacağız.
Kendimizi bir yangından kurtardıktan sonra, hamama gidip yıkanmak sonra da lokantaya uğrayıp karnımızı doyurmak mı daha doğru bir davranış olur; yoksa diğer yangınzedelerin imdadına koşmak mı? Hiç şüphesiz ikinci halimiz daha isabetli olacaktır.
İşte Üstadımız da bu zamanda çok dehşetli manevî yangınların olduğunu, bu yangından kendimizi kurtardıktan sonra, başkalarına el atmamıza çalışmaya teşvik ediyor. Nitekim Isparta Nur talelebeleri de bunu yapmıştır.
Eskiden şartların icabı olarak, tarikat ehli inzivaya çekilir ve kendini kurtarmaya çalışırdı. Bu hal, zaman için doğruydu. Ancak bu zamanda şartlar değiştiği için, bir kenara çekilip, sadece kendimizi kurtarmaya çalışsak, kendi nefsimizi düşünmek doğru değildir. Böyle yapmamız halinde ne kendimizi ne de neslimizi de kurtaramayız. Zira eninde sonunda yangının ucu gelip bize dayanacaktır. Zira artık dünya bir köy haline gelmiştir; komşunun tahribatı bizi de etkilemektedir.
Üstad hazretlerinin Tarihçe-i Hayatta geçen şu ifadeleri de onun şefkatini ortaya koymaktadır:;
“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmağa koşuyorum.”
Üstad Hazretleri bir ömür boyu insanların imanlarını kurtarmaya koşmuş, şefkatinin ne derece ileri olduğunu göstermiştir. Güz mevsiminde sararan yapraklardan, ölümle karşı karşıya bulunan küçük hayvanlara kadar uzanan o büyük şefkat, elbette insanların âhirette ebediyen azap çekmeleri tehlikesine karşı lakayd kalamazdı. Nitekim kalmamış ve bütün ömrü boyunca insanların imanlarını kurtarmak için yılmadan, usanmadan, hapislere, zindanlara, sürgünlere beş para ehemmiyet vermeden çalışmıştır.
Bu asrın dehşeti ve ağır şartlarından dolayı Allah kereminden bu asrın insanlarına böyle bir yolu açmış, bir ikram, bir lütuf eseri, meşakkatsiz ve kısa bir zamanda, Risale-i Nur'un feyzi ve irşadı ile velayet mertebelerine ulaşmayı mümkün kılmıştır. Zaten ferdiyet makamı bir cihette vehbidir, Allah dilediğine ihsan eder.
Gavsiyet; yukarıda da izah edildiği gibi bir makam olmasından dolayı, sadece Geylani Hazretlerine inhisar ettirmek doğru olmaz. Geylani Hazretlerinin manevî tasarrufunun kıyamete kadar devam edeceği doğru bir manadır. Ama tasarrufunun devam etmesi, başka gavsların çıkmayacağı manasına gelmez.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar