Üstad Bediüzzaman'ın şeceresi (soyağacı) hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
BEDİÜZZAMAN’IN ANNESİ, BABASI VE AİLESİ
Annesinin ve babasının doğum ve vefatları hakkında maalesef kesin bir bilgimiz olmadığı gibi; annesi tarafının ailesi ve babası hakkında da bir malûmat yoktur. Sadece N. Şahiner’in tespitine göre, annesi Nûriye, Nurs’un kuzeyinde üç saatlik mesafede bulunan “Bilkân” köyündendir. Nûriye Hanım’ın vefatı ise, Birinci Cihan Harbi sıralarında olduğudur. Bunun dışında Nûriye hanımın sülâlesi, soyu ve ailesi hakkında bir malumatımız bulunmamaktadır.
Bediüzzaman’ın babası Sofi Mirza, 1920 yılında vefat ettiği; sülâlesi ise, Sofi Mirza’dan sonra, dört batna kadar (yani baba) belli olup, bunlar: “Ali, Hızır, Mirza Hâlid ve Mirza Reşan” olduğu, yine tespitler arasındadır.
Tüm Doğu’da olduğu gibi, bölge halkının fıtrî ve millî bir adeti olan, adları tasğir etme, yani küçültme, kısaltma geleneğine binâen, halk arasında “Mirza” Efendiye “Sofi Mirzo” veya mezar taşında yazılı olduğu şekilde “Mirze” diye kullanıldığı gibi, annesi “Nûriye Hanım’a” da “Nûr’e” denilirdi.
Adların halk arasında çağrıldığı tarzda yazılması, tılsım ve havas ilmi ulemasınca lazım ve şart olduğu gibi; bazı hadis-i şeriflerde de isimlerin halk arasında telaffuz edildiği tarzda, kıyamet gününde aynı isimle çağırılacaklar diye ifade edilmiştir.
Bu hikmetten midir, yoksa, Bediüzzaman Hazretleri’nin fıtrî olan kendi âdet-i kavmiyesine riayetkârlığından mıdır, bilmiyorum... Annesinin ismini “Nûriye” olarak yazan Nûr talebelerinin yazılarını tashih ettiği sırada, birkaç kitapta “Nûriye” isminin Arapça müennes alâmeti olan “ye” harfini silerek “Nûre” olarak bırakmıştır.
AİLESİ
Sofi Mirza’nın evi, hanedanı veya aile yuvasını teşkil eden efrâd ı ailesi şöyledir:
Yaş sırasına göre çocukları: 1. Dürriyye, 2. Hanım, 3. Abdullah, 4. Said, 5. Mehmed, 6. Abdülmecid ve 7. Mercan’dır.
Sofi Mirza Efendi ümmî olduğu halde, kız erkek demeden bütün çocuklarını okutmuş ve âlim yetiştirmişti. Hatta ekserisinin de Arabî ilimde icazetli olduklarını, Şark’ta ve Nurs Köyü’nde çok kimselerden duymuşuzdur. Bunlardan “Hanım” ismindeki kız çocuğunun büyük ve meşhur bir âlime olarak yetiştiği rivayetler arasındadır. Bu merhûme hanım, Birinci Cihan Harbi’nden evvel, Molla Said isminde, âlim bir zatla evlenmiş, bilâhare 1913 senesinde, Şeyh Selim veya Bitlis hadisesi ismiyle, meşhur “Hürriyet’in ilanı”na karşı hükümete isyan edenlerin arasında, bu Molla Said’in de ismi karışmasıyla, hanımı “Hanım” ile birlikte Şam’a hicret etmişlerdir. Şam’da çok talebesi olan Molla Said Efendi ders okuturken, takıldığı çetin meseleleri, perde ve hicap arkasında oturan hanımı, Âlime Hanım’a sorarmış. O ise hiç duraklamadan hemen cevap verir, meseleyi halledermiş, diye hâlen Şam’da hayatta olan Bitlisli Molla Abdulazîz Efendi anlatmışlardı.
İşte, bu nurlu ailenin fertlerinin bir kısmının vefat tarihleri malum ise de diğerlerininki meçhuldür.
Vefat Tarihleri Bilinenler
1. Hanım, 1945’de Mekke-i Mükerreme’de tavaf ederken (bilaveled),
2. Molla Abdullah, Bediüzzaman’ın yeğeni ve fedâi talebesi Merhûm Abdurrahman'ın babası 1914 yılında Nurs köyünde,
3. Molla Muhammed, 1951’de kendi köyü olan Nurs’ta (bilaveled),
4. Bediüzzaman Said Nursi. 22 Mart 1960 Urfa’da (bekâr ve bilaveled),
5. Molla Abdülmecid, Haziran 1967’de Konyada (beş çocuk babası) vefat etmişlerdir.
Vefat Tarihleri Bilinmeyenler
1. Dürriyye Hanım, Bediüzzaman’ın Rus Harbi’nde şehid düşen yeğeni Ubeyd’in annesi. Birinci Cihan Harbi’nden evvel Nurs deresine düşerek şehiden gark olduğu,
2. Mercan Hanım, ne zaman ve nerede vefat ettiği belli değil.
Nurs köyü mezarlığında, bu ulema yetiştiren âilenin reisi, Bediüzzaman’ın babası Sofi Mirza ile hanımı Nure ve oğlu Molla Mehmed ile Molla Abdullah yanyana yatmaktadırlar. Allah’ın nuruna ve rahmetine gark olsunlar.
SEYYİDLİĞİ MESELESİ
Bediüzzaman mahkeme müdafaasında “Ben seyyid değilim” der. Üstad'ın resmi hüviyetine baktığımızda Nurs’lu olduğu ve Doğu Bölgesinde dünyaya geldiği anlaşılmaktadır. Bu ifade düşünülürken mahkemedeki şartlar dikkate alınmalıdır. Zira Bediuzzaman'ın seyyidliğini kabul etmesi, onların nazarında siyasi manada yorumlanacak ve mahkûmiyetine sebep olabilecektir. Hâlbuki Emirdağ Lahikası’nın 1. cildinin son kısmındaki bir mektubunda ise, "Ben kendimi seyyid bilemiyorum. Nesiller bilinmiyor. Ancak ben manevi Ehl-i beytten sayılabilirim" der.
Son Şahitlerde Salih Özcan Ağabey’in hatıralarında, Üstad’ın neslinin hem anne ve hem de baba cihetiyle Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’e dayandığını bizzat ifade etmiştir.
"Bediüzzaman Hazretlerinin varislerinden Seyyid Salih Özcan'ın naklettiğine göre, bir gün Üstad'la aralarında şu konuşma geçer:
- Salih sen seyyidsin, değil mi?
- Evet, Üstadım!
- Peki, Seyyid Salih, sence ben seyyid olabilir miyim?
- Muhakkak Üstadım, siz seyyidsiniz.
- Seyyid Salih, ben anne tarafından Hüseyni, baba tarafından ise Haseni’yim."
Bununla beraber Şark’ta seyyidlerin büyük bir yekün teşkil ettiği de bilinmektedir. Kendi şahsiyetini nazara vermeyen, şahsiyetini her zaman şahs-ı manevi içinde eriten ve büyük makamlar bile verilse ihlas sırrıyla bu makamlardan içtinap eden bir üstaddan aşikâre eserlerinde seyyid olduğunu beyan etmesi beklenemez.
“Seyyid olanın seyyid değilim demesi günahtır” ifadesi kanaatımıza göre, seyyidliği kesin olarak tescil olunan kişiler hakkında olsa gerektir.
(bk. Abdülkadir Badıllı; Mufassal Tarihçe-i Hayat, I, 73)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Allah razı olsun çok güzel cevaplar veriliyor..