"Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır." fikri yanlış bir fikir mi?
Değerli Kardeşimiz;
"Şehzadebaşında şemâtetle konferans verildiği gece, kemal-i mehabetle sahneye çıkıp irad ettiği nutk-u belîğ-i bîtarafane, Said'in ihata-i ilmiyesi kadar hamaset ve fedakârlıkta da ileri olduğunu teyid eder. Gerek o gece, gerek menhus 31 Mart'ta cihandeğer nasihatleriyle ortaya atılan hoca-i dânâya, böyle tehlikeli bir anda vücud-u kıymetdarının sıyaneti, nefean lil'umum elzem olduğu halde ve ihtar edildiği zaman, 'En büyük ders, doğruluk yolunda ölümünü istihkar dersi vermektir.'; 'Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır.' fikrine karşı,
"Âşinayız, bize bîgânedir endişe-i mevt.
Adl ü hak uğruna nezreylemişiz cânımızı.
Olur bize âb-ı hayat, ateş-i seyyâl-i memat."mısrâı ile mukabele ederdi."(1)
Üstadımızın İstanbul yılları çok hareketli ve mücadelelerle geçmiştir. Özellikle II. Meşrutiyet dediğimiz hürriyet döneminde çok sıkıntılı ve farfaralı olaylar yaşamıştır. Mesela, yukarıdaki paragrafta geçen Şehzadebaşındaki olay meşhur Ferah Tiyatrosu'ndaki olaydır. Olay şöyle gelişmiştir:
"Mizan gazetesinin sâhibi ve baş yazarı tarihçi Murat Bey, Şehzadebaşı'nda, Ferah tiyatrosunda, İttihad ve Terakkî idaresiyle Roma devletinin mukayesesi için verdiği 'Romalıların yükselme ve alçalma sebepleri' adlı konferansında, İttihad ve Terakki'ye karşı giriştiği tenkidler sebebiyle, salonu dolduran İttihadçıların gürültü çıkararak, hakaret ve sövme ile konferansını yarıda bıraktırmaları ve kendisinin tekrar kürsüye çıktığı takdirde tabanca çekilerek mani' olunacağını bildirmesinden sonra, dinleyiciler iki grup halinde birbirine girdiler."
"İtişme ve kakışmaların başladığı sırada, birden bire bir yay gibi fırladığı koltuğun üzerine çıkan Bediüzzaman, gür bir ses ile: 'Ya Eyyühel Müslimîn!' diye söze başladı."
"Sesiyle salona bir anda hâkim olduktan sonra, konuşma hürriyetine saygı göstermek lâzım geldiğini, bir hatibin sözünün kesilmesinin ayıp olduğunu ve terbiye sınırlarının dışına çıkmanın, Meşrutiyet ve Hürriyeti ilan etmiş bir millet için utanılacak bir hareket olduğunu, İslâm dininin fikre saygı göstermeyi emrettiğini söyledi. Sözlerini âyetlere, hadislere isnad ettirerek ve İslâm tarihinden de örnekler vererek, Hazret–i Muhammed (asm)'in müşaverelerini ve irşadkâr sözlerini ve hitabelerini şahid tutarak, terbiye ve nezaket dairesinde dağılmalarını tavsiye etti."
"Bunun üzerine, bütün o külhanbeyleri, şirretler veya yaygaracılar süt dökmüş kedi gibi dağıldılar."(2)
31 Mart olayı; Osmanlının çalkantılı ve tehlikeli bir sosyal hadisesidir. Bu dönemde çok değerli alim ve aydınlar risk altına girmiş, hatta bir kısmı idam edilmişlerdir. Üstad Hazretleri de canı pahasına bu olayda rol üstlenmiş ve birçok sosyal infiali nutukları ile teskin etmiştir.
Üstad Hazretlerinin bazı dost ve arkadaşları; "Efendim sizin varlığınız bu memleket için çok önemli, bu olaylarda fazla müdahil olmayın, sizi kaybetmekten endişeliyiz." diyenlere Üstad Hazretleri; "En büyük ders, doğruluk yolunda ölümünü istihkar dersi vermektir." ifadesini kullanıyor. Yani bizim gibi aydın ve alimler, böyle durumlarda ölmeyecekler de hangi durumda ölecekler diyerek, sosyal sorumluluk örneği gösteriyor.
"Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır." sözüne karşı da
"Aşinayız, bize bîgânedir endişe-i mevt.
Adl ü hak uğruna nezreylemişiz cânımızı.
Olur bize âb-ı hayat, ateş-i seyyâl-i memat."
mısrâı ile mukabele ederdi.
"Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır." Bu söz elbette normal yaşayan insanlar için çok doğrudur. Fakat hayatını dinine, milletine ve vatanına adayan birisine göre bu sözün doğruluğu değişebilir. Çünkü, nerede bir sıkıntı varsa, orda mücadele vardır. Nerde mücadele varsa bu gibi fedakarlar söndürmek için ordalar. Ve bu durumda ölümün hesabını yapamazlar. Evet, istikbalinin hesabını yapanlar tarihte iz bırakamazlar.
Dipnotlar:
(1) bk. Divan-ı Harb-i Örfî, İfade-i Naşir.
(2) bk. Necmettin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Nesil Yay., İstanbul 2013, s. 94.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar