Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risalelerde; neden hep en büyük ile en küçük arasında kıyas yapıyor?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kainata hakikat nazarıyla, yani hidayet penceresi ile bakıldığında gözümüz önündeki bütün alem Ondandır ve ancak Ona delâlet eder. Bu delalet öyle azametli öyle büyüktür ki, insanın cüzi aklı bu azamet ve büyüklük karşısında boğuluyor. Bu azametli tevhidi insan, kalp ve akıl midesinde tam hazmedemiyor.

Işık hüzmeleri dağıldığında nasıl yakma özelliğini kaybediyor ve bir mercek vasıtası ile tekrar bir noktada toplanıp yakma özelliğini tekrar kazanıyor ise, aynı şekilde tevhidin azameti ve büyüklüğü kainatta dağınık bir vaziyette iken Allah ehadiyet merceği ile tekrar toplayıp insanların kalbini manen yakıyor. Yani insanların nazarını tevhidin vahidiyet azameti içinde boğdurmamak için vahidiyet içinde ehadiyet ile tasrihat yapıyor.

Yeryüzü bahçesinin azametli yüzünde tecelli eden tevhidi herkes ihata ile okuyamaz, ama bir çiçek üstünde küçük ve okunaklı tecelli eden ehadi tevhidi herkes ihata ile okuyabilir. Bu yüzden Ehad ismi Vahid ismine nispetle bir tasrih bir izah bir kolaylıktır. Allah uluhiyetini hem vahidiyet hem de ehadiyet ile ilan ediyor. Vahidiyette azamet ehadiyette tasrihat hükmediyor. Tasrihat bir şeyi belirgin hale getirip tam izah etmek demektir.

Risale-i Nur'un ehadiyet ile vahidyeti, cüzi ile külliyi, cüz ile küllü, küçük ile büyüğü sürekli kıyaslaması bu sebepledir.

Güneşin, bir aynada, ya da şeffaf bir damlada, timsali, yani zatının ve sıfatlarının bir cilvesi ve küçük bir numunesi, nasıl ki akseder, onda görünür. Bir cihetle küçük bir güneşçik manası o ayna ve damlada yerleşir. O damla ve aynada görünen güneşin timsali yani yansıması, güneşin kendi zatı ve gerçek sıfatları hakkında bize ciddi bir malumat verebilir. Hatta, Güneşte fani olanlar, o ayna ve damlaya, güneşin kendisi nazarı ile bakabilirler.Ya da o ayna ve damladaki güneşin timsali, o denli güneşin zatına kuvvetli işaret ediyorki, adeta güneş gibi hususiyet kazanmış deniliyor.

Aynen öyle de, insan da bir ayna, bir damla gibi, Şems-i Ezelilin Zat-ı Akdesine, şuunatına, sıfatlarına, isimlerine öyle cami ve keskin bir ayinedir ki, bu cami ve keskinliğine kinaye olarak, Allah’ın manevi şahsı, insanda görünmüş gibi oluyor. İnsan mahiyetinde, adeta Allah’ın manevi şahsiyeti tecelli etmiş ve görünmüştür. Allah’a ait bütün kudsi hal ve sıfatların, cüzi bir numunesi ve çok gölgelerden geçmiş zayıf bir tecellisi, insanın mahiyetinde cem olup toplanmıştır. Şahsı, şahıs yapan ilim, irade, kudret, hayat, sem, basar, kelam gibi sıfatlar cüzi olarak insanın mahiyetinde bulunması, teşahhusat-ı ilahi’yeye tam bir mazhariyettir. Yani insan mazhar olduğu bu tecelli sayesinde Allah hakkında tam ve eksiksiz bir malumata ulaşabilir tabi sıfat ve isim noktasından yoksa Zatı noktasından değil.

Kainatın umumunda dağınık ve azametli olarak tecelli eden ilahi sıfat ve isimler, insanın mahiyetinde, ehadiyet sırrı ile temerküz etmiştir, bir nevi toplanmıştır. Bu yüzden, insan mahiyetinin suretinde İlahi vasıflar ve isimler teşahhus etmiştir. Yani, adeta somutlaşarak belirgin bir hale gelmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.396
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...