Bediüzzaman Said Nursi, Hristiyan ve Yahudilerle görüşmüş mü?
Değerli Kardeşimiz;
Hıristiyan ve Yahudilerle görüşmenin dinimizde bir mahzuru mu var ki, böyle bir soru soruluyor...
Her şeyden önce Peygamber Efendimiz (asm) Hıristiyan ve Yahudilerle hem görüşmüş hem de ticaret yapmıştır. Hatta hicret ederken bir Hıristiyana borçlu olarak hicret etmiş ve ücretini vermek üzere Hazreti Ali (ra)'ye parasını vermiştir.
Bugün İstanbul'da yüzlerce kilise, çok sayıda da Hıristiyan ve Yahudi vardır. Bunların hepsi tarih boyunca Osmanlılar ile birlikte yaşamışlardır. Şimdi de bizimle yaşamaktadırlar. Aldığımız malların çoğu onlara aittir. Demek ki bunun bir mahzuru yoktur.
Kaldı ki onlarla görüşmeden, konuşmadan dinimizi nasıl anlatacağız? Onların Müslüman olma hakları yok mudur? İslam onlara haram mıdır? İletişim kurmadan din nasıl anlatılacaktır? Onları Allah yaratmamış mıdır?
Efendimiz (asv), Yahudilerin geçen cenazelerine bile ayağa kalkardı. Maalesef bu konuda yanlış bilgilendirilmişiz.
Hazreti Peygamber (sav) özellikle Hac mevsiminde Mekke’ye gelen kabileler arasında dolaşarak onlara İslam’ı anlatıyordu. Nitekim Medine’den gelen Hazrec kabilesine mensup altı kişi, Peygamberimizin davetini kabul ederek Müslüman olmuşlar ve gelecek yıl yine Hac mevsiminde buluşacaklarına dair söz verip ayrılmışlardır. “Buna Birinci Akabe Biatı” denilmektedir. İslamiyet’i seçen bu insanların, Medinelilerin üzerinde büyük etkileri olmuştur. Evs ve Hazrec kabillerinden birçok kimse bunların irşat ve tebliği sayesinde Müslüman olmuşlardır.
Ertesi yıl yine Hac mevsiminde, Medine’den gelen on iki kişi, Akabe mevkiinde Resulullah (sav) ile geceleyin gizlice buluştular. Bunların altısı bir önceki yıl Müslüman olanlar idi. Bu ikinci görüşme ise, “İkinci Akabe Biatı” olarak bilinmektedir.
Peygamber Efendimiz (asm.) Hıristiyanlarla birçok görüşmeler yapmıştır. Müslümanların Mekke’de çok eza ve cefaya maruz kaldığı dönemlerde Hazret-i Peygamber, (asm.) bazı Sahabelerini Hıristiyan bir devlet olan Habeşistan’a göndermiş ve orada emniyette olacaklarını bildirmiştir. Buraya giden sahabelerin İslam’ı tebliğ etmeleri sayesinde başta Habeş Kralı Necaşi olmak üzere, birçok Hristiyan Müslüman olmuştur.
Cenab-ı Hakk Ehl-i Kitapla görüşmeyi, fikir teatisinde bulunmayı ve onların insaflı olanlarıyla en güzel şekilde mücadele etmeyi şu ayeti ile emretmektedir:
“Onlardan zalim olanlar dışında, Ehl-i Kitap ile en güzel bir şekilde mücadele edin. Ve şöyle deyin; ‘Biz, hem bize indirilene hem de size indirilene iman ettik. Bizim de sizin de ilahınız birdir. Ve biz yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.” (Ankebut Suresi, 46)
Bu ayet ile onlarla karşılıklı menfaat ve hoşgörüye dayalı ilişkilere izin verilirken, başka bir ayeti kerimede Ehl-i Kitabın Müslümanlara dost görünebileceklerine dikkat çekilerek, onların körü körüne dost edilmemesi hususunda Müslümanlar ikaz edilmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav) Medine’de Ehl-i Kitapla anlaşma yaparak bir güven ortamı sağlamış, ama onlarla ilişkilerinde daima ihtiyatlı olmuştur.
Mesela, Peygamber Efendimizin (asm.) Yahudi kabilelerden bazılarıyla anlaşmalar yapmıştır. Buna göre, her iki taraf birbirine saldırmayacak, birine saldırı olursa, diğeri ona yardımcı olacaktı; ancak, Yahudiler yaptıkları bu anlaşmalara sadakat göstermeyip, anlaşmayı bozmuşlar ve Müslümanların aleyhine çalışmışlardır.
“Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Allah zalim topluluğa hidayet etmez.” (Maide Suresi, 51) âyetindeki nehiy, onların Yahudilik ve Hıristiyanlık cihetleriyle ilgilidir. Yani onların dinlerine, örf ve adetlerine hayran kalmak yasaklanmıştır.
Yoksa ehl-i kitapla ticaret yapmak, onların faydalı sanatlarını ve ilmi buluşlarını almak ve onlarla iyi ilişkiler kurmak elbette gerekli ve zarûrîdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) “İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” buyurarak bu gerçeği ifade etmektedir
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu tespitleri konuya ışık tutacak ve yanlış değerlendirmelere mani olacaktır.
“Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat'iyyen nehy-i Kur'anîde dâhil değildir.”(Münazarat)
“Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.” (Münazarat)
Nitekim onlardan kız almak ve onların kestiğini yemek caizdir. Ehl-i kitaptan bir hanımla evlenen bir Müslüman, onu hanımı olduğu cihetle sever.
Günümüzde Hıristiyanlardan pek çok ilim ve fikir adamı araştırmaları neticesinde İslâm’ı seçmişlerdir. Avrupa’da Hıristiyan asıllı Müslümanların sayısı, yüz binleri geçmektedir. Özelikle Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu düsturlar ve birçok dile çevrilen Risale-i Nur’un mukni ve ulvî hakikatları ve Nur talebelerinin gayretleri sayesinde Kur’anın elmas gibi hakikatkarı bütün dünyaya ulaşmış ve bir çok insanın hidayetine vesile olmuştur.
İslamiyetin hakikatlerinde asla bir şüphe ve zayıflık yoktur ki, onları tebliğ ederken herhangi bir tereddüt yaşayalım. Acaba gerçekten Müslüman olup da muhakeme-i akliye ile Yahudi ve Hıristiyan olan kaç kişi vardır. Bazı cahillerin menfaat mukabilinde Hıristiyan olmaları bir önem taşımaz. Nitekim ciddi bir araştırma yapıldığında bu kimselerin İslam’ı anlamadıkları hatta tam manasıyla Müslüman olmadıkları görülecektir. Ehl-i Kitaptan Müslüman olanlar ise, genellikle ilim ve fikir adamlarıdır. Hatta birçok papazın da Müslüman oldukları bir hakikattir
“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki Küre-i Arz'ın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler.” (Hutbe-i Şamiye)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar