"Hatta değil Müslümanlarla, belki dindar Hristiyanlarla dahi dost olup adaveti bırakmaya çalışıyorum." Bu, diğer dinlerle diyaloğa girme adına bize bırakılan bir vazife midir?
Değerli Kardeşimiz;
"Ve yine aynı mektubunda, devamla, 'Hatta değil Müslümanlarla, belki dindar Hristiyanlarla dahi dost olup adaveti bırakmaya çalışıyorum.' ... diye beyanıyla bu zamanın şartları ve icapları karşısında tarz-ı hizmeti yine Kur’ân’ın nuruyla göstererek hakîmane irşadınve tevfik-i İlahiyeye muvafık hareketle isabetli hizmetin ifası gibi noktalardan Risale-i Nur’un lüzum ve ehemmiyetini tebarüz ettiriyor." (Barla Lahikası, Takdim)
Üstad'ımızın bu ifadelerinde iki esas gaye ve temel hedef vardır.
Birisi, müşterek düşman olan dinsiz felsefi cereyanlara karşı ittihad edip, birlikte hareket etmek. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" kaidesince, bu asrın en tehlikeli felaketi olan materyalist ve dinsizlik cereyanına karşı semavî dinlerin müşterek ve omuz omuza mücadele etmesi gerektiğini nazara veriyor.
İkincisi, İslam dinini tebliğ etme ve kabul etme bakımından en mütemayil ve en muvafık kitle Hıristiyanlardır. Bu sebeple onlarla diyalog içinde olmanın ayrı bir ehemmiyeti bulunuyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; "dinler arası" değil, "din adamları arası" diyalog olması gerekir. Bu inceliğe ayette şu şekilde işaret edilmektedir:
"İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da 'Biz Hristiyanlarız.' diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar." (Maide, 5/82)
"Diyalog" denildiğinde akla dinlerin birleşmesi anlaşılmamalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; dinlerarası değil, din adamları arası diyalog olması gerekir.
Diyalog, bütün insanlarla iyi münasebetler kurmak, umumun menfaatine olan meselelerde omuz omuza vermektir.
Diyalog, farklı dinlere ve kültürlere mensup insanların bir araya gelerek, çeşitli konularda bilgi alışverişinde bulunmaları, müşterek sıkıntılara birlikte çare aramak için, görüşmeleri, müzakere yapmaları ve irtibat kurmalarıdır. Böyle bir diyalog, insanî ve ahlakî olduğu gibi, iki dünyanın saadet ve selametine de vesiledir. İnsanın yaratılış gayesine uygun ve zarûrî bir davranıştır.
Diyalog kurma adına İslam’ın esas düsturlarından taviz vermek ve batıl şeyleri hoş görmek dalalet olur. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Üstad'ımız bu hususta şunları kaydeder;
"Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umur-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünkü aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalalete düşer, boğulursunuz." (Mesnevi-i Nuriye, Habbe)
Gayr-ı Müslimlere hak ve hakikati tebliğ etmek için en müessir yol, onlarla münasebet içinde olmaktır.
Cenab-ı Hak Ehl-i Kitapla görüşmeyi, fikir teatisinde bulunmayı ve onların insaflı olanlarıyla en güzel şekilde mücadele etmeyi şu ayeti ile emretmektedir:
“Onlardan zalim olanlar dışında, Ehl-i Kitab ile en güzel bir şekilde mücadele edin. Ve şöyle deyin; ‘Biz, hem bize indirilene hem de size indirilene iman ettik. Bizim de sizin de ilahınız birdir. Ve biz yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.” (Ankebut Suresi, 46)
“Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Allah zalim bir kavme hidayet etmez.” (Maide Suresi, 51)
Bu âyetteki nehiy Yahudi ve Hıristiyanların dinlerine, örf ve âdetlerine taraf olmaktır. Yoksa ehl-i kitapla ticaret yapmak, onların faydalı san’atlarını ve ilmî keşiflerini almak ve onlarla iyi münasebetler kurmak elbette zaruridir.
Üstad Hazretlerinin şu tespitleri bu mevzuya ışık tutacak ve yanlış mütalaalara mani olacaktır.
“Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat'iyyen nehy-i Kur'anîde dâhil değildir.”(Münazarat)
“Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.” (Münazarat)
Nitekim Ehl-i Kitab olan bir kızla evlenmek, onların kestiğini yemek caizdir. Ehl-i kitabtan bir hanımla evlenen bir Müslüman, onu hanımı olduğu cihetle sever.
Netice olarak diyalog; İslamiyet’ten taviz vermek değil, doğru İslamiyet’i ve onun güneş gibi ulvî hakikatlerini bütün dünyaya anlatmaktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü