"Günah" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Hadis-i şerifin bildirdiğine göre günah, “Kalbini tırmalayan (rahatsız eden) ve insanların bilmelerinden çekindiğin şeydir.” (Müslim, Birr, 14)
İnsanın kalbi günahlardan müteessir olur. Meselâ, doğru söylemek kalbi rahatsız etmez; fakat yalan söylemek yüzde kızartı, kalpte sıkıntı meydana getirir.
Günahlar fıtrata bir isyandır. Günaha dalan kimseler polisin takibinden kurtulsalar da vicdan azabından kurtulamazlar.
Günahlara dalmak, mayınlı araziye girmek gibidir, insanı perişan eder. Günahın şu dünyadaki peşin cezası stres, huzursuzluk ve sıkıntıdır. Öteki âlemde ise, günahına tövbe etmeyen kimseler için bir azap vardır. Bu bakımdan, günah işleyen kişi, pişman olmalı hemen tövbe etmeli, Allah’tan af ve mağfiret dilemelidir.
“Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.”
Bu ifade günahlarda ısrar eden, terk etme noktasında hiçbir gayret ve faaliyette bulunmayan, istiğfar ve nedametle affedilme çareleri aramayan, âdeta günahların ve isyanların menhus zevki ve keyfi ile bataklığa düşen insanlar için geçerli bir kaidedir.
Bir müminin işlediği günahtan sonra tövbe ve nedameti vaciptir. Bu nedamet ise; inşallah lekeyi siler, günahı izale eder ve temizler.
İşte günahlara tövbe, nedamet ve iltica açısından da bakarsak, yıkanan insanın maddî kirlerden temizlenmesi gibi, manen kirlenen insanlar da, tövbe ve istiğfarla temizleniyor ve inşallah affa mazhar oluyorlar.
Dolayısıyla günahlara giren bir müminin kendi imanından şüphe etmesi; yeistir, ümitsizliktir ve şeytanın dehşetli bir vesvesesidir.
Bediüzzaman Hazretleri günahlara müptela olup, tövbe istiğfar etmeyenlerin ne derece büyük bir tehlikeye düşeceklerini şöyle ifade etmektedir:
“Masiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünkü o masiyete (günaha) devam eden, ülfet peyda eder, sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mûcip olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihâyet, gerek ikabı ve gerek dârü’l-ikabı inkâra sebep olur.” (Mesnevi-i Nuriye)
Dinimiz, bir Müslümanın küfre girmesi ve kalbinden iman nurunun çıkmasını çok ağır ve ciddi şartlara bağlamıştır. Değerlendirmelerde, “İtikat dairesi ayrıdır, muamelat dairesi ayrıdır.” Yani insanlar amel cihetiyle ne kadar eksik olurlarsa olsunlar, itikat noktasında, inkâr etmedikleri müddetçe küfre girmezler.
Bir insan ne kadar günahkâr olursa olsun, inkâr etmediği müddetçe küfre girmez ve kalbi mühürlenmez.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü