"Gurur" ile "kibir" münasebeti nasıldır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Gurur, kendini veya bir sıfat ve meziyetini beğenmeye, onunla övünmedir.

Gururun kelime manası aldanmaktır. Ancak Türkçede bu kelime “kibir” yani büyüklenme olarak kullanılmaktadır. Gerçi, kibir de bir aldanmadır. Sonsuz aciz ve fakir olarak yaratılan insanın kendini büyük görmesi büyük bir aldanmadır.

Kibir ise, kendi sıfat ve meziyetlerinden dolayı başkalarından üstün görmektir.

İnsanda bulunan güzellik, makam, servet ve meziyet, kendi malı değil, emanettir, Allah'ın lütuf ve ihsanıdır. İnsan, onları kendisinin malı kabul edip, emanete hiyanet edip hırsızlar. Bu cihetle gurura girer. Eğer bu meziyet ve sıfatları hakiki sahibine verse ve kendi malı olarak görmezse, o zaman mahviyet sıfatını kazanır.

İnsan yaptığı iyiliklere sahip çıkamaz, kendi meziyeti ile iftihar edemez ve gururlanamaz Zira her hayır ve her güzellik Allah’tandır, O’nun ihsanıdır. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyurulur: “Sana bir güzellik isabet ederse bu Allah’tandır, bir kötülük isabet ederse o da nefsindendir.” (Nisa Suresi, 4/79)

Her kimde bir güzellik, kemal, meziyet, mal ve servet varsa hepsi Allah’ın lütfü ve ihsanıdır. Hiç kimse kendi meziyeti ve serveti ile gururlanamaz. Zira Yüce Allah insanı en mükemmel bir şekilde terbiye etmiş, mahlûkatın en şereflisi olarak yaratmış, akıl, şuur ve nutuk gibi en büyük nimetleri ona ihsan etmiştir.

Arıyı bal yapabilecek şekilde terbiye eden Yüce Allah, insanı da hayırlı işler yapabilecek bir fıtratta yaratmıştır. Arı balıyla, ağaç meyvesiyle, tavuk yumurtasıyla, sığır sütüyle iftihar edemeyeceği gibi, mükemmel bir istidatta ve hayırlı işler yapabilecek bir fıtratta yaratılan insan da meziyetleriyle iftihar edemez, iyilikleriyle gururlanamaz.

Bir aynada tecelli eden ışık, güneşten geldiği gibi, insandaki her güzellik de Allah’tan gelmektedir. İnsana düşen meziyetleriyle gururlanmak değil, o nimetlerden dolayı Rabbine şükretmektir. İnsana yakışan şöhret değil, tevazudur, kendini methetmek değil, istiğfardır.

Başımızdaki saçları biz yapmadığımız gibi, ağacın başındaki meyveleri de ağaç yapmış değil. Ne biz failiz (o işlerin yapıcısıyız), ne de o ağaç. O halde, ne saçlar bizim kendi malımız, ne de meyveler o ağacın.

Bizden bir iyilik sudur ettiğinde kendimizi suyun çıktığı toprak yahut ışığın aksettiği ayna gibi görmeliyiz. “Toprak suyu yapmadığı gibi ben de bu iyiliğin gerçek faili değilim. Veya ışık aynanın malı olmadığı gibi, bu kemalat da benim değil” demeliyiz. Ancak, o iyiliğe mazhar olduğumuz için de Rabbimize şükretmeliyiz. Her kimde bir meziyet, güzellik ve kemal varsa, İlahî birer ihsandır, ikramdır.

Gurur kelimesinin zıddı ise, mahviyettir. Mahviyet, Allah ile kul arasında bir münasebet iken, tevazu da kişinin diğer insanlara karşı bir hâlidir. Buna binaen kibir kelimesinin zıddı, tevazudur. Bu manayı teyiden Arapça etimolojik açıdan baktığımızda mahv kelimesinin manası silmek ve yok etmek iken, gurur kelimesinin kökündeki garr (غر) kelimesinin manası aldatmaktır.

Gururun zirvesi ise kibirdir. Bundan dolayı gurur, kibirden önce gelir. Kişide önce gurur kendini gösterir. Sonra başkasını tenkis veya tenkid ile kendi kemalatını izhar ederek kibrini gösterir.

"Eğer gurur saikasıyla başkaların kemalatına tenezzül etmeyip, kendi kemalatını kâfi ve yüksek görürse, o insan nakıstır..." (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

"Halbuki kibir ve azametleri, enaniyetleri ve göklere kadar çıkan gururları iktizasınca, gece-gündüz çalışıp Kur'ana bir nazire yapmalı idiler ki, âleme karşı rezil ü rüsvay olmasınlar." (İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 23-24. Ayetlerin Tefsiri)

Kibrin çok dereceleri vardır. Eğer kibir ve gurur, Allah'a karşı ise küfürdür. Bir başkasına karşı ise, büyük günahtır.

Ayette şeytanın Hz. Âdem'e (as) secde etmemesi hadisesine baktığımızda bu manayı görürüz. Şöyle ki;

Eğer İblis'in secde etmemesi Hz. Âdem'den dolayı ise bu kibir olur büyük günah sayılır. Ama secde etmemesinin bir vechi de kendi içinde Allah'a karşı bir kibrinden olduğundan ağır bir kibir sayılır. Bu ise, küfür kabul edilir.

قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذٖي كَرَّمْتَ عَلَيَّؗ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَلٖيلاً

Şeytan dedi ki: "Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!" (İsra, 17/62)

Yakın manadaki diğer kelimelere de değinelim:

Ucub; kişinin kendi ameline, hasenat ve ibadetlerine, güzel sıfat veya meziyetlerine güvenip, Allah’ın azabından emin olmasıdır. Ucub, gururun temeli ve kaynağıdır.

“Halbuki amale güvenmek ucbdur. İnsanı dalalete atar. Çünki insanın yaptığı kemalât ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez.” (Mesnevi-i Nuriye)

İnsanın işlediği amellere güvenmesi, “Ben bu amelleri işledikten sonra artık cehenneme gitmem” diyerek cennetini garanti görmesi dalalettir.

Riya: Meziyet veya sıfatlarıyla başkasına karşı gösteriş yapmaktır. Riya, daha çok niyetle alakalıdır. Fahrın temelidir.

Gösteriş için, desinler için çalışmak güzel bir niyet olmadığından sahibine ahiret adına bir şey kazandırmadığı gibi, onu kibir ve gurura düşürmesi de kaçınulmazdır.

Fahr: Bir güzel sıfat veya meziyetle elde edilen şan ve şeref ile başkasına karşı övünmek manasındadır. Bu da gurur sıfatından sonra gelir. Daha çok fiili ve kavlidir.

Kişide ucub ekseriyetle kendini gizler. Sonra gurur insanın kalbini kaplar. Sonra riya ile fahr kendini gösterir. En son başkasından üstünlüğünü ilan ederek kibre düşer. Cenab-ı Hak hepimizi tüm kötü sıfatlardan muhafaza etsin.

Ucub 》Gurur 》Riya 》Fahr 》Kibir

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 840
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...