"Hakikat-i Vahiy" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Hakikat-i vahiy" terkibi; vahyin ne olduğunun ve hakikatin nasıl olduğunun kat’i bir şekilde izah ve ispat edilmesidir.
Vahiy; bir fikrin, bir hakikatin veya bir emir ve yasağın, Allah tarafından Cebrail (as) vasıtası peygamberlere bildirilmesidir.
Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaiki Peygamberan-ı Zişan (asm)'a rüya, ilham, kitap, irsal-i melek yollarından biriyle, Cenab-ı Hakk'ın bildirip ifham buyurması şeklinde tarif edilmiştir.
Bir başbakan iki memurunu çağırıp bir takım emir ve yasakları bildiriyor. İki memurdan birisi daha tesirli ve daha şeffaf olması için, başkanının sözlerini aynı ile bir teybe kaydedip sonra bunu halka anons ediyor. Burada bu memurun hiçbir müdahale ve yorumu işin içine karışmıyor yani gölgesiz, perdesiz ve yorumsuz oluyor.
İkinci memur ise, başbakanın talimatını sadece özü itibari ile anlayıp sonra kendi kuvve-i ilmiye ve istidadı ile yeniden metne döküyor. Yani kaleme alınan metnin özü sağlam olsa da, ifade biçimine ve yorum şekline memurun kabiliyeti ve mizacı karışıyor. Bu yüzden, bu metinde başbakan şeffaf ve tam manası ile tezahür etmiyor, edemiyor. Çünkü o memurun yorum ve mizacı o talimatın özüne bir kılıf ve elbise olduğu için birinci memurunki gibi gölgesi ve perdesiz olamıyor.
Teşbihte hata olmasın, iki memurdan birincisi nebileri, diğeri ise velileri temsil ediyor. Talimat ise şeriattır.
Nebilerin eli ile gelen şeriatta, nebilerin mizaç ve kabiliyetleri müdahil değil, tıpkı misaldeki teybe kaydetmek gibi safi, gölgesiz ve perdesiz bir şekildedir. Bu yüzden, hiçbir insanın şeriat için dar, gölgeli ve şu fıtratta olan insanlara münhasırdır, gibi bir bahanesi olamaz. Çünkü şeriat doğrudan doğruya Allah’ın bir hitabı, bir emri ve her mizaçta insanı çatısı altına alacak bir genişlikte ve şeffaflıktadır.
Zaten peygamberlerde mizaç olarak insanların fevkinde ve ayete muhatap olacak mahiyette ve istidatta donatılmışlardır. Aksi halde, ne insanlara hitap edebilirlerdi ne de şeriatın yükünü çekebilirlerdi.
İkinci memuru temsil eden velilerin kalbine gelen ilham ise, mizaca ve kabiliyete göredir. Belki şeriata uygundur, ona hizmet edebilir, ama bende şeriat gibi safi ve gölgesizim diyemez. Yüzlerce tarikat ekolünün binlerce velilerin farklı ve muhtelif hatta mütebayin meslek ve meşreplerde olmaları bu incelikten dolayıdır.
Veliler, vahyin denetiminde olan ilhama mazhardırlar ve bu ilhamın kuvveti her veliye göre farklılık arz eder. Bu yüzden, ilham asla vahyin derece ve kuşatıcılığına yetişemez. Tıpkı örnekteki ikinci memurun birinci memura yetişememesi gibi.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü