"Vahiy" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Risale-i Nur'un vahiy ve ilhama getirdiği en güzel tarif şu şekildedir:

"Birincisi: Bir sultanın iki çeşit mükâlemesi, iki tarzda hitabı vardır. Birisi, âdi bir raiyet ile cüz'î bir iş için, hususî bir hacete dair, has bir telefonla konuşmaktır. Diğeri, saltanat-ı uzmâ ünvanıyla ve hilâfet-i kübrâ namıyla ve hâkimiyet-i amme haysiyetiyle evâmirini etrafa neşir ve teşhir maksadıyla, bir elçisiyle veya büyük bir memuruyla konuşmaktır ve haşmetini izhar eden ulvî bir fermanla mükâlemedir."(1)

Bir sultanın, biri şahsî hayatı ve hususi ilgileri, diğeri ise ülkenin yöneticisi olması şeklinde iki ayrı yönü vardır. O sultan, mesela edebiyata ilgi duymuş olsun. Bu sahada yetişmiş büyük bir edibi huzuruna alıp sohbet ettiğinde bu sohbet hususîdir, "o kişinin sultanı olma” mertebesiyle ve o sanata ilgi duyma cihetiyledir. Bu sohbetin meyvesi de yine o sohbete münhasır kalır; başkalarına sirayet etmez.

O Sultanın devlet yetkilileri ile görüşmesinde durum çok farklıdır. Bu sohbet umumu ilgilendirmektedir ve sohbetin neticesinde alınan kararlar da umuma tatbik edilir. Bu görüşmenin de çok mertebeleri vardır. Mesela, o sultan falan şehrin valisiyle görüşüyorsa, bu görüşme “o şehrin sultanı olma” cihetiyle bir görüşmedir ve konuşmalar o şehrin meselelerinde merkezleşir. Ama sultan sadrazamla görüşüyorsa, bu görüşme “umum memleketin sultanı” unvanıyla bir görüşmedir. Alınan kararlar da bütün ahaliyi ilgilendirir, herkese şamil olur.

İşte misalde olduğu gibi, Allah bütün kâinatın Rabbi, bütün insanların İlahı, bütün mahlûkatın hukuku için bir elçisi ile görüşmesi ve ona emir ve yasaklarını talim etmesi umumi bir dava, umumi bir konuşmadır. Bu konuşma bütün mahlûkatı ilgilendiren ve bağlayan bir emirdir. Bu da ancak kendi seçtiği resul ve elçiler vasıtası ile mümkündür. Bu tarz konuşmayı başka mahlûkatı ile yapmaz. Bu tarz konuşmaya vahiy deniliyor.

Ama Allah’ın diğer mahlûkatın hususi ihtiyaçları için de hususi bir mükâlemesi vardır ki, bu da ilhamdır.

Vahyin İlham ile farklarına da değinelim:

- İlham, mutasavvıflarca ve bazı kişilerce bir delil sayılabilir. Ancak o, ekseriyeti bağlayan bir hüccet ve delil değildir.

- Vahiy gölgesizdir, safidir ve sadece peygamberlere hastır. Peygamberler dışında hiçbir mahlûk vahye mazhar olamaz. Bu noktada vahiy hususidir. İlham ise derecesine göre her mahlûkun mazhar olabileceği umumi bir yoldur, hususidir. İlham, gölgelidir, renkler karışır. Kişinin mizacına göre farklı görünebilir. İlhama karışan bu gölgeler, renkler ve mizaca göre farklı yansımalar, hakikati farklı göstereceği için, hata olabilir. Renkli bir gözlükle, renksiz bir eşyaya bakınca, renkli görünmesi gibi...

- Vahiy Allah’ın umumi isimlerinden umumi unvanlarından süzülüp gelen ve bütün kâinatın Rabbi sıfatı ile gönderilen bir kelamdır. İlham ise, Allah’ın has bir kulu ile has bir ismi ve unvanı ile yaptığı bir konuşmadır. Bu yüzden, ilhama mazhar olan bir kul, "Benim kalbim âlemlerin Rabbinden haber alıyor" diyemez, ancak "Rabbimden haber alıyor" diyebilir.

- Vahiy Allah’ın kat’i bildirdiği haberler, emir ve yasaklardır. Kesinlik ifade eder. Burada zan, şüphe, acaba gibi şeylere asla yer yoktur. İlham ise kesinlik ifade etmez. Zira insana şeytandan da fısıltılar gelebilir. Ya da hak olmayan marazi şeylere de müptela olabilir. Bu yüzden, ilham kesin haber sayılmaz. Ama vahyin kontrolü altında, yani vahye mutabık, parlak bir şeye mazhar olursa, o zaman kaziye-i makbule nevinden haber değeri olur.

- Vahiy Allah’ın isim ve sıfatlarından umumi olarak tecelli eder. Kayıt ve hususiyetleri yoktur. Yani bütün insanların zorlanmadan rahatlıkla gidebileceği umumi bir caddedir. Hiç bir insan; “Ben bu vahyin caddesini dar buldum, benim kabiliyetime bu cevap veremiyor” diyemez. Zira vahiy bütün insanların kabiliyet ve mizaçlarını kuşatan geniş bir yoldur. Küçük bir kanalda büyük bir gemi yüzemez, ama okyanusta her çapta gemi rahatlıkla yüzebilir. İşte vahiy okyanustur, ilham ise küçük bir ırmak ya da çağlayan mesabesindedir. İlham, kalbi mülahazalarında kendi kabiliyeti nispetinde ve kayıtlı mazhariyetleri olan bir yoldur. Mesela bir damla, güneşin aksine cüzi olarak mazhar olur, ama güneşin umumi aksini ve azametli tecellisini tartamaz, ona ayine olamaz. “Ben de okyanus gibi güneşin aksine mazharım” diyemez. Bu yüzden, ilham hususi, vahiy ise umumi bir yoldur.

- Vahiy umumi olmasından dolayı, bütün insanlığı bağlayıcıdır. Şeriat vahye dayanır. İlham ise hususi olmasından, bağlayıcı değildir. Ama yukarıda da değinildiği gibi, ilham vahye uygun olma şartı ile bazı insanların terbiye ve terakkisinde kullanılabilir. Bunun vahye zıt bir tarafı yoktur.

- Vahiy melek, rüya gibi vasıtalar ile gelir. - İlham ise doğrudan ve vasıtasız olarak gelir. Melekler masum ve hatasız olmasından, hatadan masun olarak vahiy getirirler. Ama ilham kalpten çıkan bir şey olduğu için, bazı arızalar önüne çıkabilir. Nefis ve şeytan gibi. Bu yüzden, ilhama mutlak doğru nazarı ile bakamayız. Bazı ilhamlar, rüya gibidir. Bazı velilerin ilhamlarına tabir gerekebilir. Tevil etmeden olduğu gibi nakletmek, yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. İlhamı şeriatın mihengine vururuz, şayet mutabık ise alırız, değilse reddederiz. Bu ölçü her eser ve ilham için geçerlidir. Zira Kur'an ve sünnetin dışında hiç bir şey korunmuş ve masum değildir.

- Vahiy ilhamdan daima üstün ve faziletlidir. Bu yüzden, Kur'an’dan bir cüz okumak ilham ile yazılmış binlerce vird ve duadan daha sevaplı ve daha faziletlidir.

- Vahye mazhar olan peygamber, aldığı vahyi insanlara tebliğle mükelleftir. Hâlbuki bir veli, kalbine gelen ilhamı tebliğe memur değildir. Hatta gizlemesi daha efdaldir.

Hüküm olarak vahyin dışında ilhamları inkâr etmek dalalet olduğu gibi, ilhamı da vahyin üstünde ve daha faziletli görmek de dalalettir. Ehl-i sünnet, ilhamı vahye uygun ve mutabık olma şartı ile kabul etmiştir, bunun aksi, yani ihamı inkâr ise bidattır.

- Vahyin kaynağı ilâhî olmakla birlikte, ilhamın kaynağı her zaman ilâhî olmayabilir. Onun için, vahiy kat’idir, ilham zannîdir. Çünkü vahiy melek vasıtasıyla gelir. Melekte hata ihtimali yoktur. Fakat kalbin akıl ve nefisle alâkası olduğundan, bunlardan etkilenir. Bundan dolayı, o meyanda yanılmalar olabilir.

- Vahiyde mündemiç olan risalet, bütün beşeriyete aittir. Hâlbuki ilham, yalnızca buna mazhar olan şahsa mahsustur. Vahiy, bütün âlemi aydınlatan güneş gibidir. İlham ise, sadece ilhama mazhar kişiyi aydınlatan bir lamba gibidir.

(1) bk. Sözler, On İkinci Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
V
Okunma sayısı : 5.965
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...