"Hasenat" ve "Seyyiat" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Hasenat: İyilikler, güzel ameller, sevaplar."
"Seyyiat: Kötülükler, kötü işler, günahlar."
"Evet Kur'anın dediği gibi, insan seyyiatından tamamen mes'uldür. Çünki seyyiatı isteyen odur... Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır..." (26. Söz)
Günahlar ve seyyiat insanın nefsindendir; hasenat ve kemalat ise Allah’tandır. Bütün kâinat maddî ve manevî sistemler, kanunlar faaliyeti itibariyle hayır merkezli ve kemalat hedefli olarak yaratılmıştır. İnsan da mahiyeti itibariyle bu gayeye muvafık bir tarzda halkedilmiştir. Fakat insan imtihana tabi tutulduğu için, hayır ve şer neyi tercih ederse Cenab-ı Hak onu takdir eder ve yaratır. Bu da imtihanın ve teklif sırrının icabındandır. İnsan fıtratın zıddına hareket edip, şerleri irtikâp ederse, Cenab-ı Hakk'ın o şerleri yaratmasındaki mesuliyet insanındır.
Günahlar ve seyyiat şer ve tahrip nevinden olduğundan, insan bir günahla çok tahribat yapabilir. Seyyiatın tahrip olması, kâinatın yaratılış gayesi olan hayır ve vücudun zıddını irtikâp etmesindendir.
Tahrip tamire göre kolay, süratli ve şümullü olduğundan, insan az bir günahla veya hatayla büyük felaketler ve tahribatlar meydana getirebilir. Mesela, bir kibritle bir ormanı yakabilir. Fakat o ormanın tekrar vücut bulması için uzun seneler lazımdır.
Fakat hasenatta insanın eli çok kısadır. Çünkü hasenat vücut nevinden olduğu için, iyilikleri ve hasenatı emreden Allah’tır. Burada, sadece insan niyetle ve iradesini hayırda kullanmakla bu kemalata ve hayra sahip olur. Mesela, namaz kılmanın insana bakan yönü sadece ve sadece niyettir veya iradesini o alana yönlendirmektir. İrade beyanından sonra, bütün yapılan muamelat, efal ve şuunat tamamen Allah’ın takdir, halk ve iradesi iledir.
Bu kadar kemalat, hayır ve güzelliğin zıddına olan seyyiat ve günahlar ise kulun nefsine bakar.
Cenab-ı Hakk'ın şerleri yaratmada iradesi vardır ama rızası yoktur. Fakat hayırları ve güzellikleri yaratmada ise hem iradesi hem de rızası söz konusudur.
SUAL VE CEVAP
“Hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlahiye ve icad eden kudret-i Rabbaniyedir. Sual ve cevab, dâî ve sebeb, ikisi de Hak’tandır.” (Sözler)
Anne rahminde bize takılan her cihaz bir sualdir; cevapları bu dünya âleminde.
Meselâ, ayak bir sualdir. O sualin cevabı yürünecek mekândır.
Mide bir başka soru; bütün rızıklar o sorunun cevapları.
Göz ayrı bir sual; cevabı güneş, ay ve bütün ışık kaynakları.
Bir diğer soru: Kulak. Cevabı, bütün sesler âlemi.
İşte bütün bu sorular da cevaplar da Hak’tandır; O’nun lûtfu, O’nun ihsanı, O’nun keremidir.
İnsan ruhundaki ebedî yaşama arzusu da bir sualdir, cevabı ise o sonsuz ahiret menzilleri.
İşlediğimiz bütün iyilikleri Allah emretmiş. Bunların her biri bir sual. Onları işlememiz için gerekli bütün şartları da yine O hazırlamış. Bunlar da o sualin cevapları.
Sorulara doğru cevap veren kullar için ebedî bir saadet diyarı hazırlanmış.
İmanın cevabı cennet, salih amelin cevabı ise cennetteki o ulvî mertebeler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü