"Hem kâinatın cümud ve cahliyetiyle beraber, onda muhit bir şuurun âsârı tezahür ediyor. Bu ise gösteriyor ki; bu muhit şuurun sahibi ancak bir Zat-ı Semi' ve Basir'dir. Öyle ise bir Âlim-i Habîr'in vücub-u vücuduna delalet eder." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem kâinatın cümud ve cahliyetiyle beraber, onda muhit bir şuurun âsârı tezahür ediyor. Bu ise gösteriyor ki; bu muhit şuurun sahibi ancak bir Zat-ı Semi' ve Basir'dir. Öyle ise bir Alim-i Habîr'in vücub-u vücuduna delâlet eder."(1)
Kâinat cansız ve cahil olmasına rağmen onun üstünde muhit yani her tarafında, her köşesinde ve her noktasında bir şuur ve ilim eseri görülüyor. Bu da ancak her şeyi gören her şeyi işiten bir yaratıcının yaratması ile mümkün olabilir. Kâinat gibi cansız ve cahil bir şeyin bütün bu şuur ve ilim gerektiren eserleri yaratması, düzenlemesi ve idare etmesi asla mümkün değildir.
"Cümud" kelimesi bir şeyin cansız ve şuursuz olmasını ifade ederken "cahliyet" kelimesi de o şeyin ilimden yoksun ve cahil olmasını ifade ediyor.
Okuma yazma bilmeyen cahil bir adamın, yüksek mühendislik ilmi gerektiren bir uçak projesi çizmesi mümkün değildir. Aynen öyle de cansız, kör, sağır ve şuursuz olan kâinatın da kendi üzerinde görülen mükemmel sanat ve eserleri yapıp yaratması ve tasarlaması da asla mümkün değildir.
1) bk. Mesnevi-i Nuriye, (trc. A. Badıllı).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü