Hidayet Allah'tan ise, Hidayeti Bulamayanın Ne Suçu Vardır?
Değerli Kardeşimiz;
" İman, Sa'd-ı Taftazani'nin tefsirine göre; "Cenab-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur" denilmiştir.
Öyleyse, iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır." (İşarat-ül İ'caz, Bakara Suresi Tefsiri)
Yukarıda ki ifadelerden de anlaşılıyor ki; İnsan iradesini ne tarafta kullansa, Allah onu halkediyor.
"Allah dilediğine şifayı verir" hakikatini herhalde şöyle anlamayız: İnsan yerinde durur, Allah şifa verir. Allah'ın şifa veren olduğunu bildiğimiz halde niçin doktora gidiyoruz. Çünkü şunu biliyoruz: Allah'ın şifa vermesi, benim sebeplere teşebbüsüme bağlıdır. Ben doktora gider, ilacı kullanırım. Ancak Allah isterse şifa verir, istemezse vermez.
Aynen öyle de; biz, hidayet adına bir arayışın içine gireceğiz. Hak ve hakikata talip olacağız. Ancak hidayeti verecek olan Allah'tır. Yoksa herkes yerinde duracak, "Allah istediğine hidayeti verecek, istemediğine vemeyecektir" şeklinde anlamak doğru değildir.
İmanın tarifinde "Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur." denilmiş, bu durumda haksızlık olmuyor mu?
Bu tarif zaten o haksızlığa bir cevap niteliğindedir. Yani iman ya da küfrü Allah, kulun iradesine bağlamış, kul irade etmedikçe Allah zorla kimseye ne iman ne de küfür vermiyor. İman da küfür de insanın iradesinden ve seçiminden sonra kalbe veriliyor.
Şayet Allah dilediğine iman dilediğine küfrü zorla verecek olsa idi, insanın sorumluluğu giderdi ve kafirin cehennemde yanması zulüm olurdu. Oysa Allah zulüm ve haksızlık etmekten münezzeh ve mukaddestir.
İman nuru, bir elma, bir ağaç, bir çiçek gibi mahluk olduğu için, bunun yaratılma ve kalbe akıtılma işlemi Allah’a aittir. Lakin Allah sonsuz adaleti gereği bu nuru insanın iradesine şart yapmıştır. Yani insan istemedikçe Allah bu nuru kalpte yaratmıyor. Durum küfür için de aynıdır.
Biz biliyoruz ki yalnız Allah hidayet eder. Eğer bir kâfir kâfirse bu onun suçu mudur? Allah hidayet etmezse o insan suçlu mudur; sonuçda Allah hidayet eder? Bu konu Risalelerde nasıl geçiyor?..
Hidayette dalalette insan iradesinin sarfından sonra hasıl olan bir sonuçtur. Yani insan iradesi ile hidayet isterse, Allah bu istemeye mukabil hidayeti yaratır, dalalet isterse de dalaleti yaratır.
Dolayısı ile sorumluluk ve mesuliyet hidayet ve dalaleti yaratan da değil isteyendedir. İnsan istemedikçe Allah zorla kimseye hidayet ve dalalet bahşetmiyor.
Formülümüz şu şekildedir, istemek insandan yaratmak ise Allah'tandır.
Sa'd-ı Taftazanî'nin "Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur." ifadesini nasıl anlamalıyız, buna göre münkirler, Cenab-ı Hakk bizi istemedi şeklinde düşünülebilir mi?
Cümleyi bir bütün olarak ele almak lazımdır. Sadece "istediği" ifadesini ele alırsak yanlış sonuca varırız. Zira cümlenin devamında "cüzi ihtiyarinin sarfından sonra" ilavesi de geçmektedir.
Yani kim cüzi ihtiyarını iman etme istikametinde kullanırsa, ona hidayet veririm denmektedir. Ama Allah, bu hidayeti vermek mecburiyetinde değilim, istesem veririm, istemezsem vermem mesajını almak için, "istediği" ifadesi geçmektedir. Aksi takdirde imtihanın bir anlamı kalmaz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Evvela sorumun cevabını gayet güzel ve tatmin edici bir şekilde aldığım için çok mutluyum. Benim bir Alman arkadaşım var. Nurların vesilesiyle Müslüman oldu. Nurları güzel bir şekilde okuyor, ama ailesi (bilhassa Annesi) Müslüman olmadığı için epey üzülüyor. Böyle bir durumda ne yapmak lazım; bir kardeş olarak ne tavsiye edebilirim?
1 - Fiili dua etmek. Yani elinden geldiği kadar anne ve ailesine İslamı hem dil ile hem de hâl ile anlatmaya ve sevdirmeye çalışmak.
2 - Kavli dua etmek. Yani, fiili duayı yaptıktan sonra elini açıp hidayetleri için dua edecektir. Yani vazifesi olanı yapacaktır.
Bununla beraber, yapmaması gereken bir şey vardır. O da, Allah'ın elinde olan hidayeti kendisinden bilmeyecektir. Yani Allah'ın işine karışılmayacaktır. Allah'ın sonsuz rahmet ve hikmet saibi olduğunu biliyoruz. Şayet annesinin ve ailesinin kalb penceresinden az bir açıklık olsa, Allah'ın rahmeti tamamıyla içine girecektir.