İman kalpte mi olur, yoksa aklın da tasdik etmesi gerekir mi?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri şöyle buyuruyor:
“İnsanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vâhimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsad edilen kuvve-i vâhime, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiblerinin ihtiyarına zıd ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların vücuduna kat'î bir delildir."
"Ve bu lümme-i şeytaniye ve şu kuvve-i vâhime, bir kulak ve bir dil olduklarından, ona üfleyen ve bunu konuşturan haricî bir şahs-ı şerirenin vücudunu ihsas ederler.” (1)
Vesveselere karşı en güzel silah ilimdir. Vesvesenin mahiyeti bilinirse, kişi ondan korkmaz, telaş etmez ve çabuk kurtulur. Vesvese her mümine gelir. Vesvese zararlı değildir. Vesveseyi zararlı zannetmek zararlıdır. Bu bakımdan, “eyvah kalbim bozulmuş” dememek, ümitsizliğe düşmemek ve telaşa kapılmamak lazımdır ki, şeytanın tuzağına düşülmesin.
Sahabe-i Kiram'dan Efendimiz (asm)'e gelip, “Ya Rasûlallah, vesveseye mübtelâyım.” diyen birine, Resulullah Efendimiz (asm)'in cevabı, “Endişe edilecek bir şey yok; o mahz-ı imandır, imanın kuvvetindendir.” şeklinde oldu.
Şeytan, sizde iman cevheri, ibâdet hazinesi, namaz ve dine hizmet cevheri olduğunu bildiği içindir ki, taarruza geçmektedir.
Vesvese, şeytana bakan yönüyle Hz. Âdem (as) ile başlamış olup, kıyamete kadar da devam edecektir.
Deniz korsanları, hazine taşıyan gemilere ve define bulunan adalara saldırdıkları gibi, şeytan dahi, mü'minin iman cevheri taşıyan kalbine hücum ediyor. Zaten o, kupkuru ve bomboş kalplerle uğraşmaz; böylelerine vesvese okları göndermez. Hırsızlar bile zengin evleri kollarlar.
Vesveseye düşen mümin, “Şeytan bütün cephelerde mağlûp oldu; bu yüzden, şimdi de iman ve İslâm'a ait vesveselerle, şüphelerle beni meşgûl etmek istiyor; ama, benden bir şey koparamayacak. Bu, onun son çırpınışlarıdır. ” diye düşünmelidir.
Bildiğiniz gibi, mükellef ve mes'ul olmada irade ve şuur şarttır. Hayvanatın yanı sıra mecnunlara, aklı ve şuuru yerinde olmayanlara teklif yoktur. Bu itibarla, vesvese için irade devrede değilse, bir plân ve programı yapıp, “gel” diye kalb ve düşünce kapılarımızı bizzat kendimiz aralamıyorsak, mes'ul sayılmayız. Elverir ki, onu fiiliyata dökmeyelim, işlemeyelim. İrade, umumiyetle böyle kendi kendine gelen vesveseyi karşısında bulur ve ona mukavemet edemez, çünkü o davetsiz gelir. Ayrıca insan, tedayi-i efkâr ile iradesi dâhilinde olmadan gördüğü, duyduğu ve okuduğu şeylerle de bir takım hatıralara, hayâllere ve düşüncelere maruz kalabilir. Aslında, çok defa bunlardan kurtulmak mümkün de değildir; çünkü insanın bu hali, yaratılışın muktezasıdır.
Üstad Hazretleri Yirmi Birinci Söz'de vesveseyi ele alır ve çok harika bir şekilde izah eder. Biz aşağıda buradan kısa bazı bölümler aktarmakla iktifa ediyoruz:
"Ey maraz-ı vesvese ile mübtela! Biliyor musun vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer. Ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür. Küçük görsen, küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder. Havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir. Mahiyetini bilsen, onu tanısan gider. Öyle ise, şu musibetli vesvesenin aksam-ı kesîresinden kesîr-ül vuku olan yalnız beş vechini beyan edeceğim. Belki sana ve bana şifa olur. Zira şu vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tardeder. Tanımazsan gelir, tanısan gider."
"Hem bazan bir emr-i küfrîde tefekkürü, küfür zanneder. Yani dalâletin esbabını anlamak suretinde kuvve-i müfekkirenin cevelanını ve tedkikatını ve bîtarafane muhakemesini, hilaf-ı iman zanneder. İşte telkinat-ı şeytaniyenin eseri olan şu zanlardan ürkerek, 'Eyvah! Kalbim bozulmuş, itikadıma halel gelmiş.' der. O haller, galiben ihtiyarsız olduğundan, cüz'-i ihtiyarîsiyle ıslah edemediğinden ye'se düşer. Bu yaranın merhemi şudur ki:"
"Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tevehhüm-ü küfür dahi, küfür değildir. Tasavvur-u dalâlet dalâlet olmadığı gibi; tefekkür-ü dalâlet dahi, dalâlet değildir. Çünki hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür; tasdik-ı aklîden ve iz'an-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz'-i ihtiyariyeyi pek dinlemiyorlar. Teklif-i dinî altına çok giremiyorlar." (2)
Dipnotlar
(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem'a.
(2) bk. Sözler, Yirmi Birinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Peygamberimiz (s.a.v)' dan alınan parçanın, Lümme-i Şeytaniye olduğuna kanaatimiz yoktur. Zira Peygamberimiz (s.a.v) "Bana da şeytan verildi, ama şeytanım bana teslim oldu" buyurmakla, kendisinin şeytanın vesvesesi ve şüphelerine maruz kaldığı ifade edilmektedir. Ayrıca Lümme-i Şeytaniye dediğimiz şey, maddi bir şey de değildir. Manevi bir cihaz niteliğindedir.