Üstad taklidî imanı tahkikî imana çevirmek için bir yolun tasavvuf olduğunu söylüyor. İmam-ı Rabbani ise tarikata girmek için tahkikî imanın gerekli olduğunu söylemiyor mu?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Birinci emare: İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: 'Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.' Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor."

"Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir."

"İkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur'ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir."(1)

Tahkikî imanın birçok mertebesi vardır ki, İmam-ı Rabbanî, bu mertebelerin en asgarisi olmadan tarikatta gidilmez diyor. Yoksa tahkikî imanın öyle derece ve makamları vardır ki, tarikatın asıl gayesi ve hedefi o derece ve makamlara seyrü süluk ile ulaşmaktır. Sarsılmaz ve bütün latifelere sirayet etmiş bir tahkikî iman derecesini hem tarikat hem de Risale-i Nur mesleği hedef ittihaz etmiştir.

Tarikatın sadece velayet makamına ulaştırdığını düşünmek eksik bir bakış açısıdır. Tarikatın asıl maksadı tahkikî imanın hadsiz makamlarına vasıl olup, şuhûdî bir imana erişmektir. Öyle ise, tahkikî imanın ilk makamı ile şuhûdî makamı arasında çok makamlar vardır ki, tarikat bu makamlara ulaşabilmenin ilk şartı olarak tahkikî imanın ilk makamını şart koşuyor. Şayet mürid tahkikî imanın ilk merhalesine ulaşmamış ise, tarikatta gitmek kabil değildir. Zira tarikat, sistemini ve disiplinini tahkikî imanın ilk merhalesi üzerine inşa ediyor.

(1) bk. Kastamonu Lâhikası, (13. mektup).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 9.240
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

KOnya_Ahmet
Allah Razı Olsun...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
bahauddin
S.A. Hocam hakkınızı helal edin ama tarikatlar hususundaki soruları cevaplandırırken soruları neden sadece risale-i nurlardan cevaplandırıyorsunuz. İşin ehline sormadan, tasavvuf büyüklerinin eserlerinden istifade etmeden yazdığınız cevapların birçoğu yanlışlık ve eksiklikler içeriyor. Tahkiki imanın ne olduğunu biliyormusunuz siz. Ne demek Ancak tahkiki iman sahipleri tarikate alınıyor. Siz hiç çevrenize bakmıyormusunuz. Günümüzde tarikatlere girenlerin ekserisi öncesinde dinle imanla hiç alakası olmayanlar. Bu insanlar tarikatlere girer girmez Allah'ın izniyle itikatlarını düzeltiyor, güzel hallere kavuşuyor. Zamanlada Allah'ın dilediği kadar imanlarını kemale eriştiriyorlar. Gidin Adıyaman, Konya, Eskişehir vb. birçok yerde bulunan şeyhlere intisap eden insanlarla konuşun. Sorun bakalım eskiden ne imişler, şimdi ne olmuşlar. Siz düzgün (sahih) bir itikad ile tahkiki imanı karıştırıyorsunuz. İtikadın düzgün olması kişinin itikadi esasları Ehli sünnet vel cemaat mezheplerinin itikad anlayışına uygun bir şekilde kalp ile kabul, dil ile tasdik etmesi ve bu hususları tafsillerini de öğrenerek buna göre iman etmesi, bunlara aykırı olan her şeyden ve sözden sakınmasıdır. Yoksa Tarikate ve Tasavvufa girmek için tahkiki iman şartı yoktur. Zaten tahkiki iman, cezbe ve süluk sonucu yakinin artmasıyla kişide meydana gelir. Bununla beraber kişinin ahlakı güzelleşir, kişi olgunlaşır. Hem ben size bir soru sormak istiyorum. Kişi imanı düzgün değilse risalere bağlı olan yolda ilerleyebilirmi? el cevap: Hayır. Her yolda ilerlemenin ilk şartı imanın sahih olmasıdır. Yoksa bu beyhude bir çabadır. İmanı sahih (düzgün) olmayan kişi daha doğru düzgün müslüman olmuş bile sayılmaz. Kaldıki ehli tarikat veya hakikat olsun.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
bahauddin
İmam-ı Rabbanı hz.leri seyri süluk için tahkiki imanı şart koşmaz. Ehli sünnet inancına uygun doğru ve sağlam bir itikadı şart koşar. Günümüzde zaten sadatlar müridlerinin, Allah'ın izniyle ilmen ve kalben önce itikatlarını düzeltiyor, sonra onları seyri süluke alıyorlar. Ayrıca şuhudi iman tarikattin bir merhalesidir. Daha sonra kişi hakikate geçer ve hakkel yakine erişir ve sonra tekrar nasibine göre ilmel yakine geri iner.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Bizim dediğimizde zaten bu günümüzde artık tarikatlar günahkar ve sefih insanları normal ve düzgün bir insana çeviriyorlar ve bu cihetle büyük bir hizmet veriyorlar. Eski zamanda ki tarikatlar ise düzgün ve normal Müminleri veli yapıyorlardı. Şayet siz bu zamanda ki tarikatların veli yetiştirdiğini iddia ediyorsanız el insaf deriz. Ben çevremde hiç kırk gün çile ve riyazet yapan sufi görmedim. Yapan varsa da tek tüktür. Yani meslek taassubu ile meseleye bakmamak gerekir. Günümüzün şartları uzun ve meşakkatli bir seyr-i ruhaniye müsaade etmiyor. Siz zamanı ve hadiseleri iyi okuyamıyorsunuz. Risale-i Nur ifade etmemiş olsa bile günümüz de ki tarikatların bir cemaat niteliğinde ve hüviyetinde olduğunu en avam insan bile takdir eder. Lüften meselelere geniş ve gerçekçi bakalım. Yoksa biz tarikatı en az kendi cemaatimiz kadar sever sayarız. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
bahauddin
Vallahi ben seyri sülükte olan hatta seyri sülüğü tamamlamış çok kişi tanıyorum. Bazısını velayet-ü kübraya alıyorlar bazısını velayeti suğranın nihayetinde bekletiyorlar. velayet-i kübraya geçmek zaten sizinde bildiğiniz üzere zaten nasip işidir. Ayrıca çile ve erbain tarikatlerin şartı değildir. Mesela nakşibendilikte çile ve erbain yoktur zaten. Sadece Sünnet-i seniyeyye sıkı yapışmak, zikirlerini ve varsa diğer derslerini aksatmamak, ayırmadan herkese zamanın halin gereğine göre hizmet etmek, sohbetlere devam etmek esastır.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...