"İman-ı tahkikinin vusulüne vesile olan bir yolu, velayet-i kamile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir."
"İkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur’ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedahet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir." (Kastamonu Lahikası, 13. Mektup)
Bu yol, tarikat ve tasavvuf berzahı ile velayet makamlarına çıkmak anlamına geliyor. Uzun ve meşakkatli bir riyazet, uzlet ve nefsi terbiye sistemi ile velayete ulaşmayı ifade eder ki bu zamanda bu yol ve metot ile velayete ulaşmak çok zor bir hâle gelmiştir. Bu zamanın şartları bu yola pek müsait değildir.
Eski zamanlarda nefsini terbiye etmek için çilehanelere kapanmak az uyumak, az yemek az konuşmak, insanlar ile ihtilat etmemek gibi ağır ve çileli bir yolla velayet makamına erişiyorlarmış. Bu yol ve metot hem uzun hem meşakkatli hem de herkesin rahatla ilerleyebileceği bir cadde değildir, ancak ehass-ı havassa mahsus bir yoldur.
Şuhud-u iman, tarikat berzahına girerek, kalp ayağı ile seyrü süluk neticesinde elde edilen şuhudi iman mertebesi oluyor ve ehass-ı havassa mahsus bir yoldur.
"İkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur’ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir."
İman-ı bilgayb ise veraseti nübüvvet mesleği içinde Hakkal yakin, Aynel yakin İlmel yakin bir tarz ile imanın en yüksek ve kuvvetli bir mertebesidir. Bu şuhudi mertebede vahiyden gelen bir hususiyet ile iman gayet derecede ihatalı ve safidir; yanlış ve yanılma yoktur. İman edilen şey, ihata ile idrak olunur.
Tarikat berzahı ile hakikate giden bir veli kırk gün ya da kırk yıl seyri süluktan sonra hakikate vasıl olur. Ama veraset-i nübüvvet mesleği ile giden bir veli zamansız ve daralma olmaksızın hakikate birden vasıl olur.
Mesela Üstad'ımızın Haşir Risalesini kısa bir zamanda telif edip milyonlarca insanın ahiret inancını tahkikiye çevirmesi bu kabildendir. Oysa bu işi tarikata havale etsek bu mümkün olmaz. Çünkü tarikat mesleği çok uzun ve meşakkatli aynı zamanda özel kabiliyetler isteyen bir meslektir.
"...Risale-i Nur’la hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velayet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velayet ise, mü’minin cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir." (bk. age., 52. Mektup: Fevzi Kardeşim...)
İman-ı bilgayb zaten Kur'ân'a ve vahye, gaybî fakat daha safi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniye oluyor. Dolayısı ile tasavvuf mesleğinin keşfe ve kesbe dayanan şuhud yolundan çok çok üstündür.
Şuhud terimi tasavvuf, kesp ve keşfe dayanan cüzi bir makam iken iman-ı bilgayb ise vehbe, vahye ve nübüvvet mesleğine dayanan külli bir iman makamıdır.
Peygamber Efendimizin (asm) şuhudu yani imanın rükünlerini müşahade etmesi müşahede ettiği şeyle ile ilgili değil, müşahede etme açısı ve genişliği ile ilgilidir. Onun müşahede etme açısı ve genişliği bir tasavvuf velisinin açısı ve genişliği gibi değildir. Allah nübüvvet mesleğine kesp ile elde edilemeyecek bir kuvvet ve genişlik bahşetmiş ki tasavvuf yolu ile buna ulaşmak mümkün değildir.
Güneşe bakan iki adam düşünelim; birisi elindeki cep aynası ile güneşe bakıyor ve bu bakış aynanın boyutu ve güneşi aksettirme açısı kadardır. Diğer adam ise araç ve vesile olmaksızın yüksek ve geniş bir tepeden direkt Güneşe bakıyor; ikisinin güneşi müşahedesi çok farklıdır.
İman-ı bilgayb araç ve vesile olmaksızın yüksek ve geniş bir tepeden direkt Güneş'e bakan adam gibi iken şuhudi iman ise elindeki cep aynası ile güneşe bakan adam gibidir. Cep aynası insanın kesb ve kabiliyetini ifade ederken, yüksek ve geniş bir tepe ise Allah’ın nübüvvete bahşettiği vehbi bakış açısını temsil ediyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü