" اِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَو اجْتَمَعُوا لَهُ ilâ âhir... ayeti sizi susturur." Bu ayet-i kerime hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“...Sizin Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın hepsi bir araya gelse, bir sinek bile yaratamazlar.” (Hac, 22/73)

Bu ayet-i kerimede öncelikle putperest müşrikler muhatap alınmışlar, onların taptıkları bütün putlar bir araya gelseler bir tek sinek bile yaratamayacakları ders verilmiştir. Ayetin devamında,

“Hattâ sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de.” buyrulmuştur.

“Sinek o putlardan bir şey kapsa” ifadesine şöyle bir izah getiriliyor:

Müşrikler putlarına güzel kokular sürer ve onları bal ile sıvarlardı. Bir sinek o baldan bir şey kapsa, o put bunu geri almaktan âcizdir. Nerede kaldı ki sinek yaratabilsin. Sinek de âciz, put da. (Veya put da âciz, ondan medet bekleyen putperest de.)

Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Yedinci Penceredeki şu ifadeler bu ayetin tefsiri gibidir:

“Mesela, büyük bir sebep zannedilen Güneşi ihtiyarlı, şuurlu farz ederek ona denilse, 'Bir sineğin vücudunu yapabilir misin?' Elbette diyecek ki: 'Hâlıkımın ihsanı ile dükkânımda ziyâ, renkler, hararet çok. Fakat, sineğin vücûdunda göz, kulak, hayat gibi öyle şeyler var ki, ne benim dükkânımda bulunur ve ne de benim iktidarım dâhilindedir.'"

Burada Güneş'in dili ile okuyucuya çok önemli bir mesaj veriliyor:

Hayatı olmayan nasıl hayat verebilir, görmeyen nasıl olur da göz yapabilir, işitmeyen işitmekten ne anlar ki bu sıfatı bir canlıya taksın.

Bu ifadeler Güneşe tapanlar için hakikate giden büyük bir yol açıyor. Hayatsız Güneş elbette size hayat veremez. Keza, mabut ittihaz edilen, tabiat, madde, kuvvet gibi şeyler de bu noktada Güneş'ten farksızdırlar. Hiçbirinde hayat bulunmaz. Bunların tümü bir araya gelseler bile kâinatta bulunmayan hayat sıfatını insana ve diğer canlılara takamazlar. Öyleyse, ancak Allah’ın Muhyi (hayat verici) isminin hazinesinde bulunan bu büyük cevheri başka şeylerde aramayınız.

Bu misal, diğer bütün esma için de aynen düşünülebilir:

Kerîm ancak Allah’tır, ne Güneş'te ne Ay'da ne de bir başka sebepte ikram etme duygusu bulunmaz.

Şâfi ancak Allah’tır; bunların hiçbiri ne hastalığı bilir, ne şifayı ne de şifa vermeyi.

Azîz ancak Allah’tır; onun emriyle hareket eden, gök de yer de onların içindekiler de hep zillet içindedirler. Herkes ve bütün eşya, ancak Allah’ın ihsan ettiği kadar bir izzete sahiptirler; tıpkı, meleklerin ancak Allah’ın bildirdiği kadar bilmeleri gibi.

Kahhâr ve Cebbâr da yine ancak odur. Bu sıfatlar da ne semada bulunur ne de yerde.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...