"İnşa ve terkip suretinde bir sineğin, bir çiçeğin cesedini, cismini zeminin yüzünden toplamak ve ince bir elekle eledikten sonra binler müşkülâtla o mahsus zerreler gelebilirler." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bir sineğin vücudu bütün kâinattan hassas ölçülerle süzülüp gelen bir hulasadır. Sineği yaratmak için bütün kâinatı elekten geçirip, her tarafa dağılmış olan maddeleri toplamak gerekir. Yoksa o sineğe sahiplik dava etmek kabil değildir. Allah âdeta her san’atını kâinat kıymetinde yaratmıştır, kimse bu mührü ve imzayı taklit edemez.
Maddî sebeplerin bir şeyi yoktan var etmesinin mümkün olmadığı fen ilmi ile sabittir. Bir sineği kâinattan süzerek, zerrelerden toplayarak yaratmak için sonsuz bir kudret, her şeye hükmetmek lazımdır.
En küçük şey, en büyük şeyle irtibatlıdır. Güneş sistemini kim yaratmış ise, bir sineği yaratan da O’dur. Bir sineği küçük görerek onu yaratmaya teşebbüs edenler, onun bedenini dünyanın dört bir yanına dağılmış unsurlardan hassas terazilerle toplamaya mecbur kalırlar. Kaldı ki, o cansız zerreleri toplamak yetmez. Zira sineğin vücudundaki bütün hücreler canlı bir organizma teşkil edip her biri onun yaratılış gayesine göre çalışıyorlar. Maddî sebepler bu neticeyi elde edip o cansız zerrelerden böyle hayat dolu, bütün unsurlarla münasebeti olan bir sineği yaratmaları mümkün değildir.
Kur’ân bu imkânsızlığa şöyle işaret ediyor:
"Ey insanlar! İşte size bir misal veriliyor, ona iyi kulak verin: Sizin Allah’tan başka yalvardığınız bütün sahte ilahlar güç birliği yapsalar da bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi kurtarıp geri alamazlar. İsteyen de kendinden istenilen de kaçan da kovalayan da ne kadar güçsüz ve aciz !" (Hacc Suresi, 22/73)
Yani “Bütün maddî sebepler toplansa, onların iradeleri de olsa, bir tek sineğin vücudunu, cihazlarını yapamazlar, faraza toplasalar da o vücudu hassas bir ahenkte durduramazlar. Durdursalar da daima tazelenmekte olan zerreleri, hücreleri intizamlı olarak çalıştıramazlar. Öyleyse bütün güvenilen maddî sebepler, bir sineğe sahip çıkamazlar” deniyor.
"Sinek kanadı" zâhiren küçük görünse de o kanadın vücuda gelmesi için bütün bir kâinatın çalışması gerekir. Bir sinek yapmak için de kâinata hükmedecek sonsuz bir kudret lazımdır, bir yıldız yapmak için de…
Semâvat kandilleri olan yıldızların bir kısmı seyyar olduğundan bu yönleriyle sinekleri andırırlar. Yani her ikisi de uçmaktadırlar; birisi hava sahasında, diğeri semâda. Sineğe uçma kabiliyeti veren de Allah’tır, seyyar yıldızları gezdiren de.
Allah’tan başka bütün tapılanlar bir araya gelseler bir sineğe hayat veremezler ve ona kanat takıp uçmasını temin edemezler. Zira o tapılan şeylerin hiçbirinde hayat yoktur.
Bu risalede geçen ve Güneş'in “bir sineği dahi yapmaktan aciz olduğunu itiraf ettiği” şu cümleleri konumuzla yakın alâkası münasebetiyle tekrar kaydedelim:
“Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhânesinde bir mumdârım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakikî mâlik olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle mânevî cevherler ve göz, kulak gibi antika san’atlar var ki, benim dükkânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir."(Sözler, Otuz İkinci Söz, Birinci Mevkıf)
Maddeci felsefe her şeyi tabiata havale ediyor. Yani "sineği icad eden tabiattır "diyor. Tabiat ise dört unsur olan hava, toprak, ateş ve sudan teşekkül ediyor. Bunlar maddî olduklarından bir şeyi icad edebilmeleri için o şey ile temas halinde bulunmaları gerekiyor. O maddî unsurları toplayıp sineğin vücuduna yerleştiren ancak İlâhî kudrettir. Kudret ise diğer bütün sıfatlar gibi maddî olmaktan münezzehtir. İşte madde âlemindeki eşyayı onların maddeleri değil, o maddeleri yaratan İlâhî kudret ve irade idare etmektedir.
Her zihayat bir hülasadan yaratılmıştır. Onun cüz’î bir ferdini kim yaratmışsa, emsali olan bütün fertlerini de o yaratmıştır. Mesela, her ağaç, bir çekirdekten çıkmaktadır. Ağacın yaratılmasında şerik kabul edilmesi halinde, çekirdeğin yapılmasında da şerikin kabul edilmesi lazımdır. Zira ağacı kim yaptıysa çekirdeği de o yapmıştır. İnsanı kim yarattı ise, nutfeyi de o yapmıştır. Kuşları kim halk etti ise, yumurtaları da o halk etmiştir. Hâlbuki bir çekirdeğin içine iki sineğin parmağı dahi girip işleyemez. "Kaldı ki iki şerik, bir çekirdekte iş görebilsin; bu mümkün mü?" denilmektedir.
Bu unsurlara ve sebeplere yaratıcı olarak bakanlara şunu sormak lazım: “Bir sineğin ince ve küçük vücudunda, küçücük gözünün içinde çalışan bir hücre, şayet sebeplerin icadı ve tasarrufu ile çalışıyor ise, o koca tahripkâr ve kaba sebeplerin o gözün içinde maddî olarak bulunmaları gerekmiyor mu?”
Hâlbuki o incecik göze ve hücresine, en ince ve nazik, maddî şeyler bile giremiyor. Ateş orada olsa, gözü patlatır; toprak kör eder. Öyle ise sebepler yapıyor iddiası batıldır, hiçbir delile dayanmamaktadır.
Böyle olunca, nazik, zarif ve ince bir hücrenin içinde toprak, su, hava ve ateş gibi kaba unsurların iş yaptığını ve onun içine yerleştiğini kabul etmek ne denli bir hurafe olduğu anlaşılır. Zerre, sebep olmuş olsa bile, o hücre içinde bir nokta olur. Diğerlerine nasıl girecek, nasıl yerleşecek, nasıl o karmaşık ve mükemmel hücrenin bütününün yanında hazır ve nazır olup temas ile iş görecektir?
Aynı mâna, zerre için de geçerlidir. Hücrenin bütün beden ile bir irtibatı ve nisbeti vardır. O zerrenin, o bedenin her şeyini bilecek bir ilmi ve şuuru olmak lazım gelir. Hatta bütün kâinatı da ihata edecek bir ilim ve kudret gerekir. Zira insan bütün kâinat ile alâkadardır, her şeyle münasebeti vardır. Bütün bu harika, planlı ve nizamlı işleri şuursuz bir atoma vermenin, ne denli bir cehalet oluğunu herkes anlar.
Hiçbir zerre kendi başına buyruk olarak çalışıyor değildir. Yaptığı mühim iş ve vazife hücreye bakmakta, hücre ise bedenin tamamına nazar etmekte, göz ise sinir sistemi ve damarlar yoluyla bütün beden ile bağlı bulunmaktadır. O atomun ihatalı bir ilmi olması, yani göz hücresinden bütün bir bedene kadar her organı bilip tanıması gerekir ki ona göre adım atsın. Beden de kâinatın tümünden süzüldüğüne göre, göz hücresindeki bir tek atomun yaratıcısı, sahibi ve mâliki ancak bütün kâinatın Hâlıkı olabilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü