Koca bir ağaca bir meleğin vekil tayin edilmesine dair, Kur’an'da ve hadislerde bir delil var mı, varsa bunları yazar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"ÜÇÜNCÜSÜ: Mesela, Hamele-i Arş ve yer ve göklerin melâike-i müekkelleri ve sair bir kısım melekler hakkında Muhbir-i Sadıkın tasvir ettiği, mesela kırk binler başlı, her başında kırk binler lisan ve her lisanda kırk binler tarzda tesbihat ettiklerini ve intizam ve külliyet ve vüs’at-i ubûdiyetlerini ifade eden hakikate çıkmak için şuna dikkat et ki, Zât-ı Zülcelâl,"
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ
اِنَّا سَخَّرْناَ الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ...
اِنَّا عَرَضْنَا اْلاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَالْجِبَالِ
gibi ayetlerle tasrih ediyor ki, mevcudatın en büyüğü ve küllîsi dahi, kendi külliyetine göre ve azametine münasip bir tarzda tesbihat ettiğini gösteriyor ve öyle de görünüyor.""Evet, bir bahr-i müsebbih olan şu semavatın kelimat-ı tesbihiyesi güneşler, aylar, yıldızlar olduğu gibi, bir tayr-ı müsebbih ve hâmid olan şu zeminin dahi elfâz-ı tahmidiyesi hayvanlar, nebatlar ve ağaçlardır. Demek her bir ağacın, her bir yıldızın cüz'î birer tesbihatı olduğu gibi, zeminin de ve zeminin her bir kıt'asının da ve her bir dağ ve derenin de ve ber ve bahrinin de ve göklerin her bir feleğinin de ve her bir burcunun da birer tesbih-i küllîsi vardır."
"Şu binler başları olan zeminin her başında yüz binler lisanlar bulunan ve her lisanda yüz bin tarzda tesbihat çiçeklerini, tahmidat meyvelerini, âlem-i misalde tercümanlık edip gösterecek ve âlem-i ervahta temsil edip ilan edecek, ona göre elbette bir melek-i müekkeli vardır." (Sözler, On Dördüncü Söz)
Üstad Hazretleri her bir ağaca bir meleğin vekil tayin edildiği hakikatini yukarıda vermiş olduğumuz ayetlerden çıkarıyor. Ayetin sarahatinde bu mana anlaşılıyor.
"İşte, madem şu mevcudat-ı hariciyenin her birisinin üstünde birer melek-i müekkel var olmak lazım gelir, ta ki o cismin gösterdiği vezâif-i ubudiyet ve hidemât-ı tesbihiyesini âlem-i melekûtta temsil etsin, dergâh-ı Ulûhiyete bilerek takdim etsin. Elbette, Muhbir-i Sâdıkın rivayet ettiği melâikeler hakkındaki suretler gayet münasiptir ve makuldür. Mesela, ferman etmiş ki, bazı melâikeler bulunur, kırk başı veya kırk bin başı var. Her başta kırk bin ağzı var. Her bir ağızda kırk bin dille, kırk bin tesbihat yapar. Şu hakikat-i hadisiyenin bir mânâsı var, bir de sureti var." (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz Birinci Maksat.)
"Yemin olsun peş peşe gönderilen meleklere ve rüzgâr gibi esip her tarafa yayılanlara ve bulutları yeryüzüne dağıtanlara ve hak ile batılı ayıranlara ve peygamberlere vahiy getirenlere."(Mürselât, 77/1-5)
"Yemin olsun kâfirin ruhunu ta derinliklerinden şiddetle söküp alanlara ve müminin ruhunu kolaylıkla alanlara ve suda yüzercesine gökten inenlere ve Allah'ın emrini yerine getirmek için yarışanlara ve emrolundukları işi tanzim ve tedbir edenlere." (Nâziât, 79/1-5)
"Melekler ve Cebrâil o gecede Rablerinin izniyle yeryüzüne iner." (Kadir, 97/4)
"O ateşin başında, Allah'ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır." (Tahrim, 66/6)
"O, evlat edinmekten ve her türlü kusurdan münezzehtir. Melekler ise, Allah'ın ikramda bulunduğu kullardır. Allah emretmedikçe bir söz söylemezler; ancak onun emriyle hareket ederler." (Enbiyâ, 21/26-27)
"BİRİNCİSİ: Hamele-i Arş ve Semavat denilen melâikenin birinin ismi 'Nesir' ve diğerinin ismi 'Sevr'(*) olarak dört melâikeyi Cenâb-ı Hak Arş ve semavata, saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi 'Sevr' ve diğerinin ismi 'Hût'tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki:.." (Lem'alar, On Dördüncü Lem'a.)
Üstad Hazretleri hem ayet hem de hadislerle; meleklerin eşyaya nezaret ve vekâlet ettiğini kat’i bir surette beyan ediyor.
* Beyhakî, Şu'abu'l-Îmân, 433; Zehebî, Mîzânü'l-İ'tidâl, 4:352; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 1:329.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü