"Ve şuursuz cemâdat ve erkân-ı azîme-i kâinat hesabına o vazifeyi ancak hadsiz melekler görebilir." Mevcudatın tesbihatını halife sıfatıyla Allah'a takdim etmek, insanın vazifesi değil mi?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanlar bizzat değil, iman, dua, niyet ile kâinata ve onların fıtrî ibadetlerine vekâlet ediyorlar. Melekler ise bizzat vekâlet ediyorlar. Bu iki tarz vekâlet birbirini nakzetmiyor. Zira mahiyetleri farklı.
Evet, her bir mahlûkun ibadet ve tesbihi bir melek tarafından bizzat temsil edildiği ve bu meleğin de temsil ettiği mahlûkun şeklinde ve suretinde olduğu, hadislerle sabit olup, Risale-i Nurlarda da izah ve ispatı yapılmıştır.
Mesela, bir damla yağmura bir melek nezaret ve vekâlet ediyor. Bu melek o yağmur damlasının suret ve şekliyle mütenasip bir şekle bürünüyor. Yine her bir ağaca bir melek nezaret ve vekâlet ediyor. Ağacın her bir dalı ve yaprakları Allah’ı tesbih ve tezkir ettiği için, o zikirleri temsil edecek melek, o dallar ve yapraklar adedince bir hüviyete bürünüyor. Yani ağaçta kırk bin yaprak ve dal varsa, ona nezaret ve vekâlet eden melek, kırk bin dil ile o dal ve yaprakların yapmış olduğu zikir ve tesbihlerini Allah’a takdim ediyor.
Üstad Hazretleri bu hakikati şu şekilde tasvir ediyor:
"ÜÇÜNCÜSÜ: Meselâ, Hamele-i Arş ve yer ve göklerin melâike-i müekkelleri ve sair bir kısım melekler hakkında Muhbir-i Sadıkın tasvir ettiği, meselâ kırk binler başlı, her bir başta kırk binler lisan ve her lisanda kırk binler tarzda tesbihat ettiklerini ve intizam ve külliyet ve vüs'at-i ubudiyetlerini ifade eden hakikate çıkmak için şuna dikkat et ki, Zât-ı Zülcelâl..."(1)
Bir ağaca nezaret eden meleğin kırk bin dili ve ağzı olmak gerekiyorsa, arş ve sema gibi milyonlarca galaksi ve gezegenleri içinde bulunduran şeylere, vekâlet eden meleğin azameti ne denli olur düşünmek gerekir. Bunu anlamak tavr-ı aklın haricinde olsa gerek.
"Evet, elbette bir katre yağmura müekkel olan melek, şemse müekkel meleğin cinsinden değildir."
Bitki denilince laleden, kavak ağacına, sebzelerden meyvelere kadar çok şey anlaşıldığı gibi, melek nevilerinin de sayısız olduğu anlaşılır.
İnsanların amellerini yazan melekler başka, farklı mahiyetlere sahip her bir mahlûkun tesbihlerini temsil eden melekler daha başkadır.
Diğer taraftan, madde âlemiyle hiç münasebeti olmayıp sadece hayret ve tefekkürle, tesbih ve tahmidle meşgul melekler de vardır. Arşa müekkel olan melekler bu gruptandırlar.
Meleklerin sûret ve şekilleri hakkında Üstad Hazretleri şunları ifade ediyor:
"Ve şu hakikatin sureti ise şudur ki: Bazı büyük mevcudat-ı cismaniye vardır ki, kırk bin baş, kırk bin tarzla vezâif-i ubudiyeti yapar. Meselâ, semâ güneşlerle, yıldızlarla tesbihat yapar. Zemin, tek bir mahlûk iken, yüz bin baş ile, her başta yüz binler ağız ile, her ağızda yüz binler lisan ile vazife-i ubudiyeti ve tesbihat-ı Rabbâniyeyi yapıyor. İşte, küre-i arza müekkel melek dahi, âlem-i melekûtta şu mânâyı göstermek için öyle görülmek lâzımdır. Hattâ, ben mutavassıt bir badem ağacı gördüm ki, kırka yakın baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına baktım; kırka yakın dili hükmünde küçük dalları var. Sonra o küçük dalının bir diline baktım; kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim. Herbir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam püskülleri, renkleri ve san'atları gördüm ki, herbiri Sâni-i Zülcelâlin ayrı ayrı birer cilve-i esmâsını ve birer ismini okutturuyor."
"İşte, hiç mümkün müdür ki, şu badem ağacının Sâni-i Zülcelâli ve Hakîm-i Zülcemâli, bu câmid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun mânâsını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı İlâhiyeye takdim eden, ona münasip ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli ona bindirmesin?"(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, On Dördüncü Söz.
(2) bk. a.g.e., Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü