"Manen rüya olan yakazada bulamadım. Hakikaten yakaza olan rüya-yı sadıkada bir ziya gördüm." Bu ifadeyi nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"1335 senesi Eylül’ünde, dehrin hadisatının verdiği yeisle, şiddetle muztarip idim. Şu kesif zulmet içinde bir nur arıyordum. Mânen rüya olan yakazada bulamadım. Hakikaten yakaza olan rüya-yı sâdıkada bir ziya gördüm..."(1)
Bu rüya Üstad Hazretlerinin, uyanık insanların gördüğü hadiseler nevinden sadık rüya kapsamındadır. "Hakikaten yakaza olan rüya-yı sâdıkada" tabiri; uykuda değil, uyanık bir şekilde o meclis ile görüştüm anlamına geliyor.
Üstad Hazretlerinin "açıkça gördüm" demek yerine, bu tarz üstü kapalı ifadeleri kullanması; hem tahkik mesleğinin bir gereği hem de yabani ve madde ile sersemleşmiş bu asır insanlarının anlayacağı bir dil olmasından dolayıdır. Bizim kanaatimize göre bu tarz görüşmelerin çoğu yakazeten, yani uyanık bir vaziyette görülmüştür.
"İşte şu sırdandır ki, en büyük velîler sahâbe derecesine çıkamıyorlar. Hattâ Celâleddin-i Süyutî gibi, uyanıkken çok defa sohbet-i nebeviyeye mazhar olan velîler, Resul-i Ekrem (a.s.m.) ile yakazaten görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine sahâbeye yetişemiyorlar."(2)
Bu örnekte olduğu gibi; büyük evliyaların uyanık bir vaziyette, mazideki nebi ve veliler ile görüşmesi vaka ve haktır.
"Mânen rüya olan yakazada bulamadım. Hakikaten yakaza olan rüya-yı sâdıkada bir ziya gördüm..." cümlesi ise, o zamanın hadiselerinin sıkıntılarını ifade eder. Şöyle ki;
Zaman inkıbazlı ve sıkıntılı bir zamandır. Mondros Mütarekesi imzalanmış, İslam alemi dağılma sürecine girmiş, Osmanlı'nın sekerat hırıltıları ciddi anlamda hissedilir olmuştu. İşte Üstadımız bu uyanık alem rüya gibi hakikati karıştıran ve net olmayan olaylarla dolu olduğu için ye'sime bir ümit bulamadığı, fakat gerçekten uyanıklık alemi gibi net olan sadık rüyada derdime deva ve şifalar bulduğunu bu cümleyle beliğane ortaya koymuştur.
Dipnotlar:
(1) bk. Sünuhat, Rüyada Bir Hitabe.
(2) bk. Sözler, Yirmi Yedinci Söz'ün Zeyli.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Evvela Hazreti Vahşi samimi bir sahabe olup Hazreti Hamzayı şehit etmesi Müslüman olmadan öncedir. Oysa ki İslam iman eden birisinin geçmişini temizler yeni bir sayfa açar.
Hazreti Vahşi (ra)'in Müslüman olması ve onun üzerine inen ayetler şu şekilde anlatılmaktadır: Uhud harbinde Peygamber Efendimizin amcası Hz. Hamza’yı (RA) şehit eden Vahşi, Resulullah Efendimize, “Ben Müslüman olmak istiyorum. Ama Kuran’da ‘Ve onlar ki Allah’ın beraberinde diğer bir ilaha dua etmezler, Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız katleylemezler ve zina yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar’ (Furkan, 68) ayeti beni İslam’dan men ediyor. Zira ben sayılan bu üç günahın hepsini yaptım. Benim için bir tövbe imkánı var mı?” diye Mekke’den bir mektup yazdı.
Bunun üzerine Furkan Suresi’nin, “Ve her kim tövbe edip de salih amel işlerse o muhakkak Allah’a makbul olarak döner” mealindeki 71. ayeti kerimesi nazil oldu. Peygamber Efendimiz (SAV) bu ayeti kerimeyi Vahşi’ye yazıp gönderdi. Vahşi, “Bu ayette iyi amel yapma şartı var. Ben iyi işleri, amelleri belki yapamayabilirim. Başarılı olabilir miyim bilmiyorum” diye bir mektup daha yazdı.
Bunun üzerine, “Doğrusu, Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur” (Nisa Suresi, ayet 116) mealindeki ayeti kerime nazil oldu. Peygamber Efendimiz, bu ayeti kerimeyi de Vahşi’ye yazdı.
Vahşi tekrar, “Bu ayeti kerimede de Allahu Teala dilediğine mağfiret eder şartı var. Allah (CC) beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi bilmiyorum” diye yazınca, “Ey nefisleri üzerinde israfta bulunmuş kullarım! Allah’ın rahmetinden ye’se (ümitsizliğe) düşmeyiniz. Şüphe yok ki, Allah günahların hepsini mağfiret eder. Muhakkak ki o çok gafur ve rahimdir” (Zümer Suresi, ayet 53) mealindeki ayeti kerime nazil oldu. Resulullah Efendimiz, bu ayeti kerimeyi de Vahşi’ye bildirdi. Vahşi bu ayeti kerimede hiçbir şart bulamadı ve Medine-i Münevvere’ye gelip Müslüman oldu.
Hazreti Vahşi (ra)'in Hazreti Muaviye (ra) döneminde başka bir sahabeyi katlettiğine dair bir bilgi bulunmuyor. Ayrıca Yezid sahabe değil sahabe oğludur ve zalim bir idarecidir. Sahabelerin en küçüğüne en büyük veli yetişemez bu Ehlisünetin kati bir hükmüdür. Ayrıca sahabeler hakkında konuşurken dikkatli ve edepli bir üslup kullanmaya dikkat etmemiz gerekir.
Peygamber Efendimizin vefatı ile nübüvvet ve onun feyzi kapanmıştır bu sadece sahabelere has kalmıştır. Bundan sonra Peygamber Efendimizin velayet ciheti devam etmiştir ki velayet hiç bir zaman nübüvvete yetişemez. Rüya ve yakaza yolu ile görüşenler Peygamber Efendimizin velayet ciheti ile görüşüyorlar yoksa nübüvvet ciheti ile değil.