"O zişuur mahluklar, madem ki melâike ecnâsından ve ruhani envalarından olmak lazım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka, onlara nispeten,.." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"O zişuur mahluklar, madem ki melâike ecnâsından ve ruhani envalarından olmak lâzım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka, onlara nisbeten, balığa nisbeten deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. Hatta zeminin merkezindeki müthiş ateş dahi o zişuur mahluklara nisbeti, bizlere nisbeten Güneş'in harareti gibi olmak iktiza eder. O zişuur ruhaniler nurdan oldukları için, nâr onlara nur gibi olur."
Balık için suda yüzmek, kuş için havada uçmak nasıl çok kolay ise, -çünkü onların aza ve cihazları su ve havaya göre tanzim ve terbiye edilmiştir- nurdan yaratılmış meleklerin ve ruhanilerin de kesif ve sert tabakalarda kolay ve rahat hareket etmeleri gayet kolaydır ve makuldür.
Cenab-ı Hak, yarattığı mahlukları yaşadıkları mekânlara ve şartlara göre tanzim ve terbiye ediyor. Bilimin ifadesine göre Güneş'in merkezinde on beş milyon dereceye yakın sıcaklık bulunuyor. Ve yine bilime göre Güneş'in merkezinde hayat olduğu tahmin ediliyor. Bir insan altmış yetmiş derece sıcaklığa dayanamazken, Güneş'in merkezindeki bir canlı on beş milyon derece sıcaklığa dayanabiliyor. Bu yüzden, hayatı sadece dünyaya münhasır görmek dar bir bakış açısıdır.
Allah’ın öyle şuurlu mahlukları vardır ki, onların yapıları, hayat şartları çok geniş ve muhteliftir. İnsan hayatı için hava ve su ne ifade ediyorsa, Güneş'in merkezinde yaşayan canlı için de nar ve helyum onu ifade ediyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Melaike ve ruhaniyat "nur" unsurundan halk edildikleri için maddi kayıtlara girmezler. Nur unsurunun en kesifi alem-i şehadetteki "ışık"tır. Bilindiği üzere ışık saniyede 300.000 km hızla hareket eder; cam gibi maddelerin içinden hiç kırılmadan geçebilir. Ehli fennin tesbit ettiği daha çok maddeye nisbeten kayıtsız olduğu özellikleri vardır. Şimdi nurun en kesifi bu alemde, böyle kayıtlara girmiyorsa, nurdan mahluk olan melek ve ruhaniyat elbette mekan darlığı(sıkışıklık), sıcaklık, sertlik gibi kayıtlara girmez, onlardan etkilemez. Hatta melaike, o maddi keyfiyetlerdeki mucizat-ı fıtratı temaşa edip alem-i manada temsil ettikleri için, o maddi hususiyetler onların nurunu yani tesbihini artırır. Revayih-i tayyibe(güzel koku) ervah-ı tayyibeyi celb etmesi, yani o kokuya müekkel melek yaratılması manasında, maddedeki tesbihat melaikeye kut ve gıda olur. Allah’ın o mahlukundaki icadının harikalıklarını temaşa ettikçe alem-i manadaki tesbihine kuvvet olur.
Elhasıl, “Melekler alem-i şehadette cismen bulunur” gibi bir anlayış da tam doğru değildir. Onlar zaman mekan vs. kayıtlardan azade olan alem-i melekut boyutunun mahluklarıdır. Orada zaman geçmez, bitme ve başlama gibi mevhumlar yoktur. Orası “eşyanın hakikati olan tesbihleri-yani esmaya ayinedarlıkları- şuurla temsil eden zişuur”un alemidir. Mesela yağmur damlasına müekkel melek, orada ezeli olarak tesbihini yapar; yağmur damlası alem-i şehadette su birikintisine karışmasıyla, o meleğin alem-i manadaki tesbihi bitmez, çünkü o mana bakidir. Esmanın tecellisi olduğundan bakinin aynası bakinin rengini alır, bekaya mazhar olur. Melaike ve ruhaniyat alem-i şehadetten daha kayıtsız bir alemin mahlukudur; buradaki mahlukatı da görür, şuuru vardır ama burada değillerdir. Nasıl ki ruhumuz alem-i ervahta olduğu halde cismimizle bir irtibatı ve cisim vasıtasıyla alem-i şehadetin tamamıyla bir alakası varsa, melekler de müekkel oldukları mahluka ve alem-i şehadete bir dereceye kadar şuurları vardır ama buradadırlar diye düşünmemeli, çünkü buraya sığmaz melek mahiyeti.
(Kardeşler şu ana kadar anladığımızı toparlamaya çalıştım ama tashih edilecek kısımları varsa yorumlarla katkınızı rica ederim.)