On Üçüncü Mektup'ta kendisinden alıntı yapılan "Ebû Firâs el-Hamedânî" kimdir, hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
EBÛ FİRÂS el-HAMDÂNÎ / أبو فراس الحمداني
Ebû Firâs el-Hâris b. Saîd b. Hamdân el-Hamdânî et-Tağlibî (ö. 357/968) Hamdânî hânedanına mensup Arap şairi ve kumandanı.
Hicri 320 (Miladi, 932) yılında Menbic’de, bir başka rivayete göre ise Musul’da Rum asıllı bir câriyeden dünyaya geldi. Babası Ebü’l-Alâ Saîd, 323’te (935) Musul’u işgale teşebbüs ettiği bir sırada yeğeni Nâsırüddevle Hasan b. Abdullah tarafından öldürülünce Ebû Firâs daha üç yaşında iken yetim kaldı. Annesiyle birlikte Âmid (Diyarbakır), Meyyâfârikīn (Silvan), Mardin, Rakka gibi şehirlerde on yıl kadar dolaştıktan sonra Halep’e gitti. Orada, amcazadesi ve aynı zamanda kız kardeşinin kocası olan Melik Seyfüddevle el-Hamdânî’nin himayesine girdi. Sarayda başta Arap dil bilgini İbn Hâleveyh olmak üzere devrin meşhur âlimlerinden ders aldı.
336 (947-48) yılında daha on altı yaşında iken Seyfüddevle tarafından Menbic’e, ardından da Harran’a vali tayin edildi.
Ebû Firâs’ın hayatı, Hamdânîler’in kuzeydeki komşuları Bizanslılar’la ve Hamdânîler’e karşı sürekli isyan eden Suriyeli bedevî kabilelerle mücadele içinde geçti. Zaman zaman Seyfüddevle’nin Bizans’a ve isyancı kabilelere karşı yaptığı seferlerde ona refakat etti. 351’de (962) Halep muhasarasından önce Bizanslılar’ın giriştiği harekât sırasında Menbic civarında esir düştü. Önce Malatya yakınlarında Fırat nehri kıyısında bir Bizans kalesi olan Harşana’ya, oradan da İstanbul’a götürüldü. Receb 355’te (966) yapılan esir mübâdelesine kadar İstanbul’da kaldı. Onun ayrıca 348 (959) yılında Bizanslılar’a esir düştüğü, fakat daha sonra kaçarak kurtulduğu söylenmektedir. Başından geçen her olayı şiirle anlatan Ebû Firâs’ın bu olaydan hiç söz etmemesi bu rivayeti zayıflatmaktadır.
Ebû Firâs memleketine döndükten sonra bu defa Humus’a vali tayin edildi. Safer 356’da (Ocak 967) Seyfüddevle ölünce yerine oğlu Ebü’l-Meâlî Sa‘düddevle Şerîf geçti. Fakat Ebü’l-Meâlî ile aralarında anlaşmazlık çıktı. Halep’i de ele geçirmek maksadıyla isyan eden Ebû Firâs sonunda yenik düştü. 2 Cemâziyelevvel 357’de (4 Nisan 968), başka bir rivayete göre de 8 Rebîülâhir 357’de (12 Mart 968) Ebü’l-Meâlî Sa‘düddevle’nin ordu kumandanlarından Kargaveyh (veya Kargûye) tarafından Humus civarındaki Serîr dağında öldürüldü.
Ebû Firâs büyük âlimlerin, meşhur şair ve kâtiplerin yaşadığı bir devirde, Seyfüddevle gibi ilim ve sanat hâmisi bir emîrin saray muhitinde yetişmiştir. Şiirleri kolay anlaşılan bir şair ve özellikle Seyfüddevle’ye yazdığı mektuplarında görüldüğü kadarıyla üslûp sahibi bir nesir ustasıdır. Onun şiirinin tabii muhiti öncelikle Halep sarayıdır. İlk şiirleri, ailesinin asaletini ve savaşlarda gösterdiği başarıları görkemli bir şekilde anlattığı, bizzat kendini ve hâmisi Seyfüddevle’yi övdüğü klasik türdeki kasidelerden ibarettir. Bunlar arasında, bilhassa Hamdânî hânedanının tarihini hikâye eden ve Margoliouth tarafından sunî tarzda bir destan (epope) olarak değerlendirilen 225 beyitlik “Râiyye”si ile Şam ekolünün bir mensubu olmasına rağmen bir dereceye kadar Bağdat ekolünün de özelliklerini yansıtan dostluk ve aşk temalı bazı şiirleri zikredilebilir.
Şair olarak kasidelerinde genellikle sade, samimi ve açık bir ifade kullanmıştır. Bu özelliğiyle şiiri, Seyfüddevle’nin sarayında başlıca rakibi olan şair Mütenebbî’nin edebî sanatlarla örülü, incelikle işlenmiş şiirleri yanında pek sade kalmakla beraber üslûbu çağdaşı birçok şairinkinden farklı değildir. Kısa şiirleri, basit konuları ele alan ve fazla orijinalliği olmayan manzumelerdir. Büyük bir cesaretle Abbâsîler’i hicvedip Ehl-i beyt’i övdüğü kasideleri, siyasî olayları konu alan şiirlere güzel bir örnek teşkil eder. Hikmetli sözlerle öğütler ihtiva eden beyitleri ayrıca zikre değer. Belki de bu sebeple Sâhib b. Abbâd, İmruülkays ve Ebû Firâs’ı kastederek, “Şiir bir melikle başladı, bir başka melikle sona erdi.” demiştir.
Ebû Firâs’ın asıl şöhreti, Bizans’taki esareti sırasında kaleme aldığı ve onun âdeta günü gününe tutulmuş hatıraları mahiyetindeki şiirlerinin önemli bir bölümünü teşkil eden “Rûmiyyât”ından gelir. Bu şiirlerinde bir esirin vatanına, ailesine, dostlarına ve hürriyete duyduğu özlemi müessir ifadelerle dile getirir.
Kaynaklarda şairin ölümünden önce bizzat kendisi tarafından elden geçirildiği kaydedilen divanını, vefatından kısa bir süre sonra ve çoğu ondan nakledilen şerhlerle birlikte hocası İbn Hâleveyh derlemiştir. Bu divan ilk defa Beyrut’ta basılmış (1873), Nahle Kalfât tarafından şerhedilerek yapılan hatalı ve noksan neşirlerinden sonra (Beyrut 1900, 1910) Sâmî ed-Dehhân eseri tahkik ederek üç cilt halinde mükemmel bir bibliyografya ile birlikte yayımlamıştır (Beyrut 1944).
Ebû Firâs’ın hayatı ve edebî şahsiyeti üzerinde müstakil birçok çalışma yapılmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır:
Ali Cârim, Fârisü Benî Hamdân (Kahire 1945); Muhsin el-Emîn, Ebû Firâs el-Hamdânî (Dımaşk 1945); Nu‘mân Mâhir el-Ken‘ânî, Şâ'iriyyetü Ebî Firâs (Bağdad 1947); Ahmed Ahmed el-Bedevî, Şâ'iru Benî Hamdân (Kahire 1952); Ömer Ferrûh, Ebû Firâs Fârisü Benî Hamdân (Beyrut 1373/1954); Ahmed Ebû Hakka, Ebû Firâs el-Hamdânî (Beyrut 1960); Abdülcelîl Hasan Abdülmehdî, Ebû Firâs el-Hamdânî: Hayâtühû ve şi'ruhû (Amman 1981); Muhammed Ârif Mahmûd Hüseyin, 'Anâsırü’l-ibdâǿi’l-fennî fî Râ'iyyeti Ebî Firâs (Kahire 1988). Ayrıca muhtelif kasideleri W. Ahlwardt, Friedrich Rückert, Raudolf Dvorák, Oskar Rescher gibi şarkiyatçılar tarafından Almanca’ya tercüme edilmiştir.
(bk. Mustafa Kılıçlı, DİA., X, 125)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü