"Her şeyde O'nun varlığını, birliğini gösteren bir alâmet vardır." beytinin kaynağı nedir, neden müellifine "kudsi şair" denilmiş?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

وَفِى كُلِّ شَىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰۤى اَنَّهُ وَاحِدٌ
"Ve fi külli şey’in lehü ayetün; tedüllü ala ennehü vahidün”
Meali: "Her şeyde O'nun varlığını, birliğini gösteren bir alâmet vardır."
(1)

Bu sözün kime ait olduğu yönünde sağlam bir veri elde edemedik. Çok farklı isimler geçmektedir. Sözün kime ait olduğu değil, neyi anlattığı ve bizim hayatımıza nasıl yön verdiği önemli. Çünkü bu tür hikmetli sözler, bir hakikatin sesi olduğu için, hakikatin kaynağı olan Allah’a dayanır. Yani kim söylemiş olursa olsun, bizi tefekküre, ibadete ve Allah’ın büyüklüğünü anlamaya çağırdığı için esasen sözün kendisi kıymetlidir.

Risale-i Nur talebelerinde ve ehl-i tahkik şahıslarda esas olan "Söz kimden çıkarsa çıksın, hakikate mutabık ise haktır, alınır." kaidesidir. Yani, bir söz doğru ve hakikate uygun ise, sahibini aramak yerine içindeki mesajı hayatımıza tatbik etmek daha mühimdir.

Bu söz, aslında bize şunu söylüyor:

  • Kâinattaki her şey bir "ayet"tir. Bizim hayatımızdaki her bir varlık, her bir olay, Allah’ın varlığını ve birliğini ispat eden birer işarettir.
  • Tevhid ve Tefekkür: Kâinata bu gözle bakarsak, bir ağacın yaprağından yıldızlara kadar her şey bize "Allah var ve birdir" der.
  • Tefekkürün Önemi: Bu söz, tefekkür ibadetini hatırlatıyor. Çünkü varlıkları Allah’a işaret eden deliller olarak görebilmek, ancak aklı ve kalbi tefekkürle meşgul ederek mümkündür.

Bu sözün sahibi olarak daha çok İbnü'l Mu'tez geçmektedir. Fakat Ataullah İskenderi olmak noktasında da görüşler mevcuttur. Bunların ikisinden biri veya bir başkası olabilir. Belli ki bu kelam, İslam'a mal olmuş hikmetli bir kelam-ı kibar olarak herkesin kullandığı ve herkese atfedilebilen hikmetli bir sözdür.

İBNÜ'L-MU'TEZ

Ebü'l-Abbâs Abdullah b. Muhammed el-Mu'tezz-Billâh b. Ca'fer el-Mütevekkil -Alellâh el-Abbâsî (ö. 296 / 908) Abbasî halifesi, edip, münekkit ve şair.

23 Şaban 247'de (1 Kasım 861) hilâfet merkezi olan Sâmerrâ şehrinde doğdu. Müntasır Billâh döneminde veliahtlıktan azledilmiş olan babası Muhammed, Müstaîn - BiIlâh zamanında Sâmerrâ'da üç yıl hapiste kaldıktan sonra Mu'tez-Billâh lakabıyla halife ilân edilmişti. Oğluna çok düşkün olan Mu'tez-Billâh onun adına dinar bastırdı. Eğitimi için özel hocalar tuttu, ilk derslerini bunlardan alan İbnü'l-Mu'tez, kardeşi İsmail ile birlikte babası tarafından amcası Müeyyed-Billâh'ın azliyle veliaht tayin edildi. Babası 255'te (869) tahttan indirildi ve yerine geçen Mühtedî-Billâh tarafından atıldığı hapiste öldü. İbnü'l-Mu'tez, bu olaydan bir süre sonra babaannesi Kabîha ile birlikte Mekke'ye sürgüne gönderildi. Ardından da yeni halife ve amcası Mu'temid-Alellah tarafından Sâmerrâ'ya geri getirildi.

Babaannesi İb-nü'1-Mu'tez'in eğitimiyle özel olarak ilgilendi. Ona zengin bir kütüphane tahsis etti; özel hocalar tutarak dil, tarih, lügat, ahbâr, edebiyat, şiir, kelâm, astroloji, hadis ve fıkıh gibi alanlarda geniş bir kültüre sahip olma imkânı sağladı. İbnü'I-Mu'tez, Ahmed b. Saîd ed-Dımaşkî'den dil ve din ilimleri sahasında uzun yıllar istifade etti. Basra ve Küfe dil mekteplerinin Önde gelen simaları Müberred ile Ebü'l-Abbas Sa'leb. Ebû Ali İbn Alîl el-Anezî, Ebû Saîd İbn Hübeyre el-Esedî, İbn Ebû Fenen, Muhammed b. İmrân ed-Dabbî, tarihçi Belâzürî onun başta gelen hocalarındandır...

İbnü'l-Mu'tez, dedesi ve babasının öldürülmesinden devlet erkânını sorumlu tuttuğu için halifeler onun siyasetle uğraşmasını engellemek amacıyla ilim, edebiyat, şiir ve eğlence ile meşgul olmasına imkânlar sağladılar. İbnü'l-Mu'tez de kendisini içki, şiir, müzik ve eğlenceye, İlim ve edebiyata verdi. Zamanla bu duruma alışan şair, amcası Mu'temid-Alellah'ın uzun süren hilâfeti döneminde (870-892) onunla ve bu devrede yönetimde ağırlığı görülen diğer amcası Muvaffak- Billâh ile iyi ilişkiler içinde oldu, kendileri için birçok kaside yazdı. (2)

Yukarıda hayatından bir bölüm aldığımız şairin değerlendirmesini, yani "kudsi şair" tabirinden, salihlik ve takva değil, sanat ve edebî kişiliğine bir övgü olduğunu anlamak daha isabetli olur. Yani adamın yaşantısı ve kendisi kudsi olmayabilir; lakin sanat ve edebi kişiliği kudsî olabilir. Bu sebeple kudsi şair tabirini, sanat ve edebi yönüne tevil etmek gerekir diye düşünüyoruz.

(1) bk. İbnü'l-Mu'tez'in bir şiirinden alınmıştır. İbn-i Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm, 1:24.
(2) bk. TDV İslam Ansiklopedisi

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.566
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

sami

Binaenaleyh, kudsî şâirin وَفِى كُلِّ شَىْءٍ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ dediği gibi;Kitab-ı kebiri kâinatta yaratılan herhangi birşey, Hâlıkın azametine delâlet eden bir kelime-i hâliyedir." Bence yukardaki arabi cümleyi kurabilecek bir şair kudsidir. "İbnü'l-Mu'tez de kendisini içki, şiir, müzik ve eğlenceye, İlim ve edebiyata verdi." Hükmüyle Şaire iki cihetle bakabiliriz: 1. Bize Şarapçı içkici eylence düşgünü diye tanıtılan nice ehli hakikat şairler var. Bu da onlardan olabilir. 2. Bir kimse günahkar da olsa o cümleyi kurabilmesi kalbindeki imana delildir. Hatta iman-ı tahkikinin tereşşuhudur. Şiirinde de iman-ı tahkikiyi işleyen bir şair kudsidir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
kerimoglu

meşhur şairlerimizden Yahya Kemal BEYATLI'ının dini yaşantısı hakkında olumlu bilgilere sahip değiliz. hatta dini yaşantısının çok zayıf olduğunu nerdeyse yok denecek kadar az olduğunu söylenir. ancak bir "Ezan-ı Muhammedî" gazeli var ki, gerçekten mükemmeldir. yukarıda serdedilen izahta olduğu gibi "kudsi" tavsifi şairin şahsında onun şiirinedir. bir de Bediüzzaman'ın Allah'ın varlığı ve tevhid konusundaki hassasiyeti dikkate alındığında şairin gerçekten bu veciz ifadesini bu tavsifle takdir etmiş olabilir. çünkü Bediüzzaman, vazife-i fıtratım sebeb-i saadetim dediği nur külliyatında tamamen bu mevzuyu işlemektedir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...