Risaleler; Kur'an tefsiri olduğuna göre, Risale-i Nurları izah etmenizin sebebi nedir, herkes okuyup anlayamaz mı?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Risale-i Nur'un izah edilmesine iki mühim sebep bulunuyor:

Birincisi, Risale-i Nur'un çok ilmi ve derin bir eser olması. Bu yüzden, ilmi bir derinliğe sahip olmayan acemilere izah bir zaruret oluyor. Herkesin anlayışı, kabiliyeti, zekâ ve eğitim seviyesi bir olmadığı için, kimileri çok hızlı bir şekilde anlarken, kimileri çok izahlardan sonra anlayabiliyor. Hatta toplumda avam insan sayısı çoğunlukta olduğu için, Risale-i Nur'un izah edilmesi bir ihtiyaçtır.

Üstadımız bu inceliğe şöyle işaret ediyor:

İHTAR: İsm-i Âzama ait nükteler, âzamî bir surette geniş, hem gayet derin olduğundan, hususan ism-i Kayyûma ait meseleler ve bilhassa Birinci Şuâı HAŞİYE maddiyyunlara baktığı için, daha ziyade derin gittiğinden, elbette her adam her meseleyi her cihette anlamaz. Fakat herkes her meseleden bir derece hisse alabilir. 'Bir şey bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz.' kaidesiyle, 'Bu mânevî bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum.' diye vazgeçmek kâr-ı akıl değildir. İnsan ne kadar koparsa o kadar kârdır."

"HAŞİYE: Bu risaleyi okuyan eğer mütefennin değilse Birinci Şuâyı okumasın, ikinciden başlasın; veya âhirde okusun."(1)

İkincisi, Risale-i Nur'un dilinin günümüz insanlar tarafından anlaşılamamasıdır. Risale-i Nur'larda Osmanlıca kelimeler çokça bulunduğu için, bunların lügat manasını izah etmek bir ihtiyaç hâline gelmiş.

"Evet, Risale-i Nur size mükemmel bir mehaz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur'ân kelâmullah olduğuna ve i'câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir."

"Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek."(2)

Risale-i Nurların şerh ve izahdan ziyade, şerhin mahiyetini konuşmak lazımdır. Çünkü şerh ve izah vukufiyet, istidat ve kabiliyet ister. Bu eserleri şerh ve izah etmek herkesin haddi değildir.

Risale-i Nurlar ucu bucağı, eni boyu ve derinliği görünmeyen bir marifet ve hakikat deryasıdır. Elbette ki, her okuyucu bu deryanın derinliklerine dalamaz ve orada yüzemez. Bazıları onun sahilinde dolaşıp dururken, gavvas olanlar o deryanın derinliklerine dalar, çeşit çeşit mücevheratlar, pırlantalar ve zümrütler çıkartır. Evet, herkes denizden kabı kadar su alır. Denizlerde ve deryalarda sayısız mahlûkat var. Orada hamsi balığı da su içer, balina da. İğne kadar bir balık ta yüzer, balina da.

Bu eserleri çokça ve dikkatle okumayanlar, onda gizli olan derin manaları anlayamaz, onun zerafet ve letafetini hissedemezler. Şerh ve izah kalp ve ruhumuzu mest etmeli ve tefekkürümüzü genişletmelidir. Risalelerdeki hakikatleri tam olarak anlamamış olan kimseler şerh ve izah yapmamalıdırlar. Aksi halde yapılacak şerh ve izahlar, faydadan ziyade zarar verir.

Üstadımız Muhakemat adlı eserinde; “Muvazenesiz ve mizansız olan, çok aldanır, aldatır.” buyurmakta, Münazarat isimli eserinde ise, “Efkârı teşviş edenler kimlerdir?” diye sorulan soruya verdiği cevapta cemiyet hayatında fikirleri müşevveş edenlerden birilerinin de “… muvazenesiz, muhakemesiz mânâ veren..”ler olduğunu ifade etmektedir.

Evet, şerh ve izahta makam ve maksadı dikkate almayan bir yorum, kelamı gayesinden saptırır, hikmet ve hakikate ters düşer, fikrî muvazeneyi bozar. Bugün pek çok yerde, pek çok insan ders ve sohbet yapıyor, eserleri şerh ve izah ediyor. Şerh ve izah yapılırken asıl vurgulanmak istenen mana saptırılmamalıdır.

Üstadımız bu hakikatı şöyle ifade ediyor:

"Kelâm-ı beliğ, ilim denilen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehm denilen süzgeç ile süzülen âb-ı hayat gibi bir manayı, zürefa denilen sâkiler döndürüp efkâr içer; esrarda temeşşi etmekle hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır." (Muhakemat)

Dipnotlar:

(1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Altıncı Nükte

(2) bk. Kastamonu Lâhikası, (35. Mektup)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 2.484
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...