Risalelerde dünya ile ilgili Üstad ne diyor ve dünya sevgisini kalbimizden atmamız için ne öneriyor?
Değerli Kardeşimiz;
"Birinci Nokta: Ehl-i dalâletin vekili der ki: 'Ehâdisinizde dünya tel'in edilmiş cîfe ismiyle yad edilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat dünyayı tahkir ediyorlar, "Fenadır, pistir." diyorlar. Hâlbuki sen bütün kemâlât-ı İlâhiyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun.'"
"Elcevap: Dünyanın üç yüzü var."
"Birinci yüzü Cenâb-ı Hakk'ın esmasına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mana-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir; nefrete değil, aşka layıktır." (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)
Dünya ve kâinat Allah’ın isim ve sıfatlarının talim edildiği bir mekteptir. Dünyanın bu yüzü güzeldir, sevilmeye ve övülmeye lâyıktır.
"İkinci yüzü âhirete bakar. Ahiretin tarlasıdır, cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete layıktır." (bk. age.)
Daha önce izah edildiği gibi, dünya ahiretin kazanıldığı bir tarladır. Ebedî bir hayatı netice vermesi cihetiyle dünyanın bu yüzü de güzeldir ve sevilmeye layıktır.
İnsan dünyanın bu yüzünde ahiret hayatı için gerekli olan azık ve mahsulü temin eder. Burada eker, orada biçer. Dünyanın bu yüzünü de terk edip küsmek olmaz. Tam aksine ne kadar çok çalışılırsa, ne kadar hayır ve hasenat ekilirse daha güzeldir.
Bu dünya, insan aklının önüne serilmiş nice hikmet ve tılsımlarla dolu ilahi bir kitap ve Rabbani bir sergidir. Diğer bir ifadeyle bu dünya bir çiftlik ve bir tarladır; insan burada ne ekerse orada onu biçer. Burada ibadet, takva, zikir ve tefekkür gibi ulvî tohumları ekerek akıl ve ruhlarını tenvir edenler ahirette onu biçerler. Burada elhamdülillah diyen, orada onun meyvesini yer. Ancak bu ulvî hakikatlerden mahrum olarak yaşayıp, başta büyük günahlar olmak üzere zulüm, yalan, gıybet ve iftira gibi zehirli tohumları ekenler de orada bunların mahsullerini biçerler. Dünyanın sevilmeyen ve nefrete layık olan yüzü ise, dünyayı bir eğlenceden ve oyalanmadan ibaret görenlerin ve sadece ona meftun olan ve ona hasr-ı nazar edenlerin dünyasıdır.
"Üçüncü yüzü insanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel'abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte, hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir." (bk. age.)
Allah’ı ve ahireti unutturan, ehl-i dünyanın mel’abegâh, yani oyun ve eğlence yeri olan, onları günah bataklığına sürükleyen dünyanın bu yüzü, çirkindir, zararlıdır, tehlikelidir, sevilmeye değil tahkire lâyıktır.
“Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (En’am, 6/32)
Oyun ve eğlencenin süresi azdır, çabuk geçer. İşte bu hayatta aynen öyledir. Oyun ve eğlenceyle genelde çocuklar ve cahiller meşgul olur.
Evet, insanları gaflete sokan ve dalalete atan dünyanın bu yüzüdür. İnsan dünyanın bu yüzüne küsmeli ve onu kalben terk etmelidir.
"Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için ahireti unutmasın, ahiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin." (Mektubat, On Altıncı Mektup)
Bu dünya misafirhanesinde Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına riayet edip istikamet üzre yaşayanlar ahirette ebedî nimetlere nail olacaklardır. Dünyanın bir imtihan yeri ve bir misafirhane olduğunu unutarak kendilerine ihsan edilen maddi ve manevi duyguları nefs-i emmaresinin süfli arzuları için kullananlar ve ömürlerini isyan ve gaflet içinde geçirenler de elim azaplara düçar olacaklardır. Zira, “Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.”
On Yedinci Söz'de denildiği gibi; dünya; "Bir kitab-ı Samedânidir. Hem bir mezraadır. Hem birbiri arkasında dâim gelip geçen ayineler mecmuasıdır. Hem seyyar bir ticâretgâhdır. Hem muvakkat bir seyrangâhtır, hem bir misafirhanedir."
Cenab-ı Hak bu dünyayı, insanın ubudiyeti için bir mektep, bir talimgâh ve bir kışla olarak yaratmıştır. Öyle ise bu talimgâha ve mektebe gelenler, buradaki kulluk vazifelerini en iyi şekilde tekmil edip cennete layık bir insan olabilmenin azmi ve gayreti içinde olmalıdırlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar