"Salih kimselerin dahi letaifi, bazan süfliyete doğru nüzul edebiliyor..." Salih insanlarda neden manevi düşüşler oluyor, izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ancak ne varki, bu âsi şahs-ı sâkıtın nuranî latifeleri, zulmanî olan nefsiyle bulaştığı için, onun nefsi ona dünyevî letafet ve cazibedar levhaları irae ederek aldatır. Amma dindar ve mutî’ olan adam, bunun hilafınadır ki, saray-ı insaniyede onun nefsi, yalnız kapıda kaba, sert ve sâkin duran hâdime benzer. Lâkin salih kimselerin dahi letaifi, bazan süfliyete doğru nüzûl edebiliyor.. Fakat hevesat-ı süfliyeden gelen bir hal ile değil, belki hududundan tecavüz etmiş insanları irşad etmek ve onları gaye-i hilkatlarına çevirmek için imdadlarına koşarken, ayakları dolaşıp düşmesinden geliyor."(1)

Salih insanların latifeleri, duyguları, süfli ve adi bir saik ile değil, tenezzülat şeklinde nüzul ediyor. Tenezzülat ya da nüzul burada aşağıya inmek anlamına geliyor. Ki bir âlimin, cahil birinin seviyesine inip ona bir ders vermesi gibi.

Alimlerin cahil birisinin seviyesine inmiş halini gören birisi onları cehaletle ve seviyesizlikle itham edemez. Alim burada hududundan tecavüz etmiş insanları irşat etmek ve onları yaratılış gayelerine çevirmek için imdatlarına koşuyor. Sâlih bir âlimin gerçek seviyesi ve irtifası, bu değildir.

Lakin alim bazen bu işlemi yaparken “ayakları dolaşıp düşebiliyor”. Biz bu ifadeyi de salih ya da alimin kendi aleminde kendi muhasebesi ve murakabesi olarak görüyoruz.

Nitekim bahsin devamında Üstadımız kendi nefsi için şu ikazı yapıyor:

"Bil ey Said-i şakî! Nedir bu gurur, nedir bu gaflet ve nedir bu istiğna?!. Görmüyor musun ki, ihtiyarın ancak bir tel saç kadardır. Ve iktidardan ancak bir zerreye mâliksin.. Ve şu hayattan sana ancak çabuk söner bir şulecik vardır.. Ve ömürden çabuk geçer bir dakikacığa sahibsin.. Ve şuurun ancak zevale maruz bir lem’acık gibidir. Ve zamandan ancak akmakta olan bir an-ı seyyalen vardır.. Ve mekândan ancak kabir kadar bir yerin vardır. Bununla beraber aczin hadsizdir, ihtiyacın nihayetsizdir, fakrın hududsuzdur. Hem emeller ve arzuların ise hesabsızdır ve hakeza!.."

"İşte bu kadar aciz ve bu derece ihtiyaçlı bir insan, acaba kendi elindeki mezkûr sermayeye ve kendi nefsine itimad ederek mi bel bağlar? Yoksa öyle bir Rahman-ı Rahîm’e tevekkül eder ki; onun hazain-i rahmetinin zarflarından olan ve nimetlerinin sandukçaları bulunan şu nurlarla dolu güneşler ola; ve şu semeratla memlû ağaçlar ola.. Hem su ve ziya, onun havz-ı feyzinin ve mesîl-i rahmetinin boruları ola!.."(2)

Bir başka bakış açısı olarak, sâlih ve âlim insanlar bulundukları seviye ve makama bir anda gelmiyorlar. Onlar da nefisleri ile mücadele ediyorlar, kimi zaman onlar da sürçe biliyorlar ama onların sabır ve metaneti bu sürçmeleri telafi edip hedefe varmalarına engel teşkil etmiyor, aksine onları kemale ve fazilete götürüyor.

Dipnotlar:

1) bk. Mesnevi-i Nuriye, (trc. A. Badıllı).

2) bk. age.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...