"Unvan-ı Mülahaza" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ezelî ve ebedî olan bir hakikatin, fani, mahlûk ve sınırlı bir akıl ile ihata ve idrak edilmesi imkânsız olduğu için, onu akla yaklaştırmak için bir temsil, bir unvan gereklidir ki, kayıtlı ve sınırlı olan akıl o hakikati mülahaza edebilsin.

Mevcud-u meçhul olan Allah, hiçbir vecih ile mahlûkata benzemediği için, O’nu temsil ve teşbih etmek mümkün değildir. Bu yüzden, insanlığın fikir ve tasavvur âleminde bütünü ile mücerret kalmamak için, Allah yine kendi kelamında kendini temsil için bir takım unvan ve isimlerle kendini bize tanıtıyor.

Mesela lafza-i celal olan “Allah” ismi, Allah’ın bütün kemal ve cemal sıfatlarını içinde toplayan ve onlara işaret eden cami bir unvandır. İnsan bu unvan vasıtası ile Allah’a nazar edip O‘na marifet kesp edebilir. Yoksa bu unvan ve isimler olmasa, Allah insan zihninde bütünü ile mücerret kalıp anlaşılmayacaktı. Allah maddeden ve cisimden münezzeh olduğu için, onun bedeline unvan ve isimleri bu görevi yapıyor. İnsan da zihninde Allah’ı bu unvan ve isimlerle misafir ediyor.

Bu sadece Allah için değil, insanın anlamakta güçlük çektiği ve hislerine yabancı olduğu bütün âlemler ve hakikatler için de geçerlidir. Meselâ; arş, kürsi, âlem-i emir, kab-ı kavseyn, miraç gibi bizim idrakinden aciz olduğumuz alemler de bu kapsama girer.

Kur'an-ı Kerim ve hadislerde, teşbih ve temsilin sıkça kullanılmasının bir sebebi de bu inceliktir. Yani insan zihnine uzak ve mücerret olan şeylerin, teşbih ve temsil dürbünü ile akla yaklaştırılmasıdır unvan-ı mülahaza. Bir örnek ile meseleyi açalım.

Mesela Kur'an'daki "Allah arşa istiva etti" tabiri, Allah’ın mahlûkat üzerindeki tedbir ve terbiyesine bir unvan ve bir temsildir. Zira insan zihni direk olarak ulûhiyet ve rububiyet manasını mahlûkat üzerinde okuyamıyor, ihata ederek huzuru kazanamıyor. Bu yüzden, ulûhiyet ve rububiyet manası insan zihninde somut hale gelmek için "istiva" tabiri kullanılıyor.

Hadislerde genişçe anlatılan miraçtaki hikâyeler ve konuşmalar, miraç hakikatinin üzerinde bir sembol, bir teşbih ve bir kinayedir. Ekseriyeti avam olan insanların kavramakta zorlandığı âlemler hakkında insanların bildiği ve ülfet ettiği âlemleri temsil getirerek mülahaza ettiriyor.

Meselâ; miracın en mühim hakikatlerinden birisi; mülkü ve azameti sonsuz olan Allah’ın Habibini, mülkünde seyahat ettirerek izzet ve azametini hakkalyakin bir şekilde göstermesidir. Bu ince hakikat hadislerde; âlemler tabaka tabaka ve her tabakada farklı olay ve hikâyeler sureti ile mülahaza ettiriliyor.

Üstat bu hakikati şöyle tasvir ediyor:

"Mi'raciyedeki mâceralar, mâlumumuz olan mânalarla, o kudsi ve nezih hakikatları ifade edemiyor. Belki o muhavereler birer ünvan-ı mülâhazadır; birer mirsad-ı tefekkürdür ve ulvi ve derin hakaika birer işarettir ve imanın bir kısım hakaikına birer ihtardır. Ve kabil-i tabir olmayan bazı mânalara birer kinayedir. Yoksa ma'lumumuz olan mânalar ile birer mâcera değil. Biz hayalimiz ile o muhaverelerden, o hakikatları alamayız; belki kalbimizle heyecanlı bir zevk-i imanî ve nuranî bir neş'e-i ruhanî alabiliriz."(1)

Allah’ın isimleri de sıfatlar üstünde bir unvan ve mülahaza vasıtasıdır. Yani ezelî ve ebedî olan sıfatların kâinat tarlasındaki tecellisi, farklı isim ve unvanlar vesilesiyle mülahaza ediliyor. Meselâ; kudret sıfatı hayat verince, Muhyi unvanını alır. Aynı kudret, hayatı alınca, Mümit unvanını alır. Rızık gönderince, Rezzak unvanı ile mülahaza olunur vs...

(1) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, İkinci Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.582
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...