"Ulûhiyet-i Mutlaka" ne demektir?

Soru Detayı

- Allah'ın ilahlığının sınırsız yani belli bir yerin, bölgenin, sahanın ilahı olmadığı, O'nun ilahlığının sınırının olmadığı anlaşılabilir mi?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ulûhiyet"; “ilâhlık ve mabudiyet” manasına geliyor. Yani Allah'ın kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesidir. Güneşten atoma kadar her şey O’nun emri ve iradesi ile hareket ediyor, hiçbir şey O’nun emir ve iradesini aciz bırakamaz, hiçbir varlık O’nun mutlak sıfatlarını kayıt altına alamaz ve sınırlandıramaz.

Mesela, Allah’ın kudreti sonsuzdur, her yeri kuşatıp istila eder. Yani sizin ifade etmiş olduğunuz bu mana da Uluhiyet-i mutlakanın bir manasıdır diyebiliriz; “Allah’ın ilahlığının sınırsız yani belli bir yerin, bölgenin, alanın İlahı olmadığı Onun İlahlığının sınırının olmadığı" anlaşılabilir.

“Ulûhiyetin azameti, izzeti, istiklaliyeti, her şeyin, -küçük olsun büyük olsun, yüksek olsun alçak olsun- taht-ı tasarrufunda bulunduğunu istiyor.” (Mesnevi-i Nuriye)

Yani, bütün varlık âlemi ancak Allah’ın tasarrufundadır, O’nun emriyle hareket eder, O’nun takdir ettiği görevleri aksatmadan yerine getirir.

Fatiha Sûresi’nde geçen “iyyake na’büdü” “Biz ancak sana ibadet ederiz” ayetini okuyan bir mümin, “ulûhiyetin istiklâliyetini” tasdik etmiş olur; yani Allah’tan başka kimseye ve hiçbir şeye ibadet edilmez.

Nurlarda, bu ayetin açıklaması yapılırken, “biz yalnız sana ibadet ederiz” ayetiyle üç ayrı cemaatin kast edildiği nazara verilir. Birisi, bütün müminler; diğeri insanın bütün organları, hissiyatı, duyguları; üçüncüsü ise, “vezaif-i eşya suretinde ubudiyetleri” olan, yani Allah’ın verdiği vazifeyi yerine getirmekle O’na ibadet etmiş olan yerler, gökler, yerdeki bütün denizler, ırmaklar, ormanlar. Bütün varlık âlemi bu manada ibadet halindedirler. Bu ise ulûhiyetin azametini göstermektedir.

Bir amir, bütün memurlarına hükmeder. Büyük olsun küçük olsun hepsi onun verdiği görevleri yerine getirirler.

Bir kumandan, bütün orduya hükmeder. Er de onun emrindedir, onbaşı da, yüzbaşı da. Küçüklere de büyüklere de birlikte hükmetmek komutanlığın bir gereğidir.

Bir bakan, görevli olduğu bakanlığın bütün birimlerinin amiri makamındadır. Genel müdür de onun emrindedir, kâtip de, müstahdem de.

İnsanların cüz’i saltanatları bunu gerektirirse, elbette bütün mahlûkatı yaratan, terbiye eden, bütün canlıların rızıklarını veren Allah’ın ulûhiyeti - büyük olsun küçük olsun- bütün bu varlıkların O’nun emri üzere hareket etmelerini icap ettirir.

Bu konuda büyük- küçük ayırımı yapılamaz. Çünkü büyüğe sahip olan küçüğe de sahiptir. Zira büyük dediğimiz şeyler küçüklerden meydana geliyor. Bedene kim sahipse hücre de onundur. Dünyanın sahibi onda yaşayan her şeyin de sahibidir.

“Sivrisinek gözünü halk eyleyendir mutlaka güneşi, hem kehkeşi halk eylemiş. Pirenin midesini tanzim edendir mutlaka manzume-i şemsiyeyi nazm eylemiş..

Gözde rü’yet, midede hem ihtiyacı derc edendir mutlaka, semâ gözüne ziyâ sürmesi çekmiş, zemin yüzüne gıdâ sofrası sermiş.” (Lemeât)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.772
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...