Üstad Risaleler için; sorgusuz sualsiz itaati mi; yoksa Kur'an ve sünnet çerçevesinde irdelemeyi mi tavsiye etmektedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Evvelâ; doğru ve hak olan; “Mürşid de olsa insan olduğundan, bir kişi mürşidinin Kur'an veya sünnete aykırı olduğunu düşündüğü emrini sorgulamalı ve gerekirse yerine getirmemelidir” görüşüdür.

İkincisi; ister tasavvuf olsun, ister cemaat olsun, her meslek ve meşrep mihenge tabidir. Mihenk ise şeriattır. Şeriata aykırı bir fikir ve amel görüldüğü zaman, kim olursa olsun reddedilir. Üstad Hazretleri bu hususa şu şekilde işaret eder:

"Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. (Mihenk burada şeriattır.) Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz."(Münazarat, Sualler ve Cevaplar)

Üçüncüsü; İslam dininin ana kaynakları ve temel ölçüleri Kur'an ve sünnettir. Kur'an ve sünnetin de en istikametli ve en doğru yorumu ve ümmetin ekseriyetini temsil eden mezhep Ehl-i sünnet vel cemaattir. Onun için İslam âlimleri, İslam mihengini ve mizanını Kur'an, sünnet, icma ve kıyas olarak tespit etmişlerdir. Bu temel prensipler İslam’ın mihengidir, bütün düşünce ve fikirler bu mihenge vurulur. Şayet uygunsa kabul edilir, değilse reddedilir. Bu, bütün insanlar için geçerlidir.

Körü körüne, taassup ile bir fikre ya da şahsa bağlanmak İslam açısından hoş görülmemiştir.

Dördüncüsü; mürşitler de dâhil, büyüklerin sözlerini mihenge vurmak, umumi hatları ile İslam’ın temel kaynaklarının çizmiş olduğu çerçeveye uygun olup olmadığına bakmakla olabilir. Zaten ehil olanlar bunu iyi bilirler, biz de umumi caddeyi takip etmekle süzgeç vazifesini yapabiliriz. Yani mütefekkir ve âlim insanların oluşturduğu kamuoyuna dâhil olma sayesinde, yabani ve bidat olan düşüncelerden kendimizi koruyabiliriz. Peygamber Efendimiz (sas) bu manaya şu hadis-i şerifle işaret ediyor: “Ümmetim batıl bir şeyde birleşmez.”(İbn Mâce, Fiten, 8)

Zaten Ehl-i sünnet fikri, tam olarak ümmetin dem ve damarlarına yerleştiği için, yabani ve bidat fikirler kolaylıkla fark edilebilir bir hale gelmiştir. Bu mülahaza ile tabi olduğumuz mürşit, faraza Ehl-i sünnete uygun olmayan bir fikir beyan etmiş olsa, biz bunu mürşidimiz söyledi diye kabul edemeyiz, edersek biz de dalalete düşmüş oluruz. Onun için Üstad Hazretleri bizi ehli tahkik olamaya davet ediyor ve taassup ve taklidi zecr ediyor.

Dünya işlerinde nasıl en iyisini ve en güzelini bulmak için kılı kırk yarıyor ve araştırıyorsak; aynı şekilde saadet-i ebediye için de aynı gayret ve inceliği göstermek her insanın vazifesidir. Bu sebeple cehalet mazeretten sayılmamıştır.

Beşincisi, mürşidimize hak çerçevesinde tabi olmalıyız. Mürşid, umumi bir kavram olup irşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, Peygambere vâris olan, kılavuz ve rehber demektir. Bu yönden bakacak olursak, mürşid olmadan insanların hakikati idrak etmesi, her şeyin hakikatini anlaması mümkün değildir. Bu hem dinî hem de fenni ilimlerde geçerli olan umumi bir kaidedir.

Nasıl bir talebe öğretmen olmaksızın kendi başına ilim tahsil edemez, ya da bir çırak ustanın terbiye ve talimi olmadan mesleği talim edemez ise, aynı şekilde, müridin mürşidi olmadan manevî makamları tek başına kat etmesi de çok zordur. Allah kâinatta böyle bir tertip ve kaide koymuş, bunu kimse atlayıp ihmal edemez.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 7.430
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...