Yirmi Birinci Lem'a'nın sonunda, bir kısım kardeşlerime hususi bir mektupta geçen hâdise nedir? Yazıdan usananlar kimlerdi?
Değerli Kardeşimiz;
"Yazıda usanan ve ibadet ayları olan Şuhur-u Selâsede sair evrâdı, beş cihetle ibadet sayılan Risale-i Nur yazısına tercih eden kardeşlerime iki hadis-i şerifin bir nüktesini söyleyeceğim. (...)"
"Ey tembellik damarıyla yazıdan usanan ve ey sufîmeşrep kardeşler! Bu iki hadisin mecmuu gösterir ki, böyle zamanda hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Şeriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden mübarek, hâlis kalemlerden akan siyah nur veya âb-ı hayat hükmünde olan mürekkeplerin bir dirhemi, şühedanın yüz dirhem kanı hükmünde yevm-i mahşerde size fayda verebilir. Öyleyse onu kazanmaya çalışınız."(1)
Üstad'ın döneminde, matbaa ve teksir makinesi gibi vasıtalar kullanılamamasından dolayı, Risale-i Nurlar el yazısı ile çoğaltılmaktaydı. İman hakikatlerinin izah ve şerhi olan Risale-i Nurları yazmak suretiyle çoğaltmak, zikir ve vird okumaktan daha mühim ve daha elzem bir ibadettir. Lakin Risale-i Nurları yazanlar içinde bazı ağabeyler, sofi meşrep olmasından, üç ayların da girmesi ile yazıda gevşeklik gösterip, nazarlarını vird ve zikre veriyorlar. Üstad bu noktada onları yazıya teşvik etmek için, iki hadisin manası ile kuvvet veriyor.
Bu mektubu, yazıldığı zaman, mekân ve şartlar çerçevesinde tetkik ve tahlil etmek gerekir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri 1936 yılında Eskişehir Hapishanesi’nden tahliye edilir edilmez, Kastamonu’ya sürgün edilmiş ve Kastamonu Çarşı Karakolu’nun merdiveni altında üç ay misafir olarak tutulmuş, daha sonra da o karakolun tam karşısında bulunan bir evde kalmasına müsaade edilmiş ve tam yedi yıl ikamet ettirilmiş.
O günün şatlarında bugünkü manada bir araya gelip sohbet etmek mümkün değil. Üstad’ı ziyaret etmek ve onunla temas kurmak isteyenlere çeşitli eza ve cefalar yapılıyor, baskınlar, aramalar ve tarassutlar aralıksız devam ediyordu. Telif edilen eserleri matbaalarda basıp dağıtmak da mümkün değildi. İşte o sıkıntılı dönemlerde Nur talebeleri ellerine kalem almış, Risaleleri el yazısıyla gece gündüz yazıp çoğaltmışlar. O dönemde kalem ile yazılan nüshalar bütün Anadolu’ya büyük meşakkat ve sıkıntılar içinde ulaştırılmış.
İşte Üstadımız bu mektubu da öyle bir zamanda, öyle bir makamda kaleme almış ve risaleleri yazanları şevk ve gayrete getirmiştir. Sav’da bin kişi kalemle eserleri yazıp çoğaltmıştır.
Osman Yüksel Serdengeçti’nin ifadesiyle; “Yıllardır mukaddesatları çiğnenmiş vatan çocukları, mahvedilen nesiller, îmana susayanlar; onun yoluna, onun nuruna koştular. Üstadın Nur risaleleri elden ele, dilden dile, ilden ile ulaştı, dolaştı. Genç ihtiyar, cahil münevver, sekizinden seksenine kadar herkes ondan bir şey aldı, onun nuruyla nurlandı. Her talebe, bir makine, bir matbaa oldu. İman, tekniğe meydan okudu. Nur risaleleri binlerce defa yazıldı, teksir edildi.” (Tarihçe-i Hayat)
“Ahiret kardeşlerime mühim bir ihtar. Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır. Ve o ünvan altında, her yirmi dört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazan daha ziyade hayırlı dualarımda ve manevî kazançlarımda hissedar olmakla beraber; benim gibi dua eden kıymettar binler kardeşlerin ve Risale-i Nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olur.” (Kastamonu Lahikası)
Çok şükür o günlerden bugünlere geldik. Şimdi Risale-i Nurlar Türkçe, Arapça, Osmanlıca olarak basılıyor, her tarafta serbestçe okunuyor. Eserler devlet eliyle de Diyanet tarafından basılmaya başlandı. Elliden fazla dile çevrildi. Eskiden kalem ile aylarca ve yıllarca yazılan nüshalar şimdi matbaalarda birkaç günde, hatta birkaç saatte basılıp çoğaltılmaktadır. Günümüzde milyonlarca insan bu eserleri okuyor, birçoğu da hayatını bu Kur’ân hizmetine vakfetmiş. Bunların hiçbirisinin elinde kalem yoktur, kimse risaleleri yazmıyor, bu ulvî hakikatlerin neşrine çalışıyorlar. Bunu bırakıp yazı ile meşgul olurlarsa, o zaman bu hakikatler herkesin eline ulaşmaz. Ancak şahsi olarak yazanlar yazabilirler, onların hizmetlerini de takdir ederiz.
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Birinci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar