"Zimmî" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Müslüman bir memlekete yaşayan gayr-i Müslim vatandaşlara zimmî denir. Zimmîler hakkında;"Bizim için olan haklar onlara da vardır. Bize düşen vazifeler, onlara da vazifedir." denilmiştir. Bunlardan cizye adı verilen bir tür vergi alınır. Bununla, hususi bir statüye sahip olur ve korunurlar.

İslâm dini, Müslüman bir devlet içinde yaşayan diğer dinlere mensup insanların, vergi vermek şartıyla, canlarını, mallarını ve namusları teminat altına almıştır.

Şu bir tarihi hakikattir ki, Müslümanlar her zaman idareleri altındaki gayr-i Müslimlere geniş hürriyetler tanımış ve adaletle muamele etmişlerdir.

"Zimmînin istifadesi, ödediğinden fazladır." Zimmî, cihatla mükellef değildir, askerlik vazifesinden de muaftır. Zımmî, zekâtla da mükellef değildir, ama zekâttan yararlanabilir. Çünkü zekât, fakirin hakkıdır. Zimmîler, itikat ve ibadette hürdürler. Mabetlerini tamir edebilirler, yenisini yapabilirler. Çanları çalar, bayramlarında haçlarıyla gezebilirler.

Müslümanların, gayr-i Müslimlere olan muamelelerden bazılarını numune olarak zikretmekte fayda görüyoruz.

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) şöyle buyurur:

"Kim bir zimmiye zulmetse veya gücünün üstünde bir mükellefiyet yüklese, ben onun hasmıyım."(1)

Hz. Ömer (ra), yaşlı ve âmâ bir dilenci görür. Onun ehl-i kitap bir Yahudi olduğunu; cizyeden, ihtiyaçtan ve ihtiyarlıktan dolayı dilendiğini anlayınca, elinden tutar, evine götürür ve ona bir şeyler verir. Sonra onu beytü'l-mal'e (hazineye) gönderir ve görevliye şu notu yazar:

"Bu ve emsallerine yardımcı ol. Gençliklerinde onlardan yararlanıp, ihtiyarlıkta yüzüstü bırakırsak, insafsızlık etmiş oluruz."(2)

Hazret-i Ömer (ra) Kudüs’ü fethettiği zaman, Hıristiyanların ibadetlerini serbestçe yapacaklarını, mabetlerine dokunulmayacağını, namus, mal ve canlarının muhafaza altında olduğunu bildirmiş, herkesin emniyet içinde yaşayacaklarını ilan etmiş ve onlara geniş hürriyetler sağlamıştır.

Halid b. Velid, Rumların hücumunu önleyemeyeceklerini anlayınca, "Sizi korumak karşılığı olarak sizden cizye almıştık. Bugün sizi koruyamayacak durumdayız" der ve cizyelerini iade eder.

Selahaddin Eyyubî de Şam'dan çekilmeye mecbur kaldığında, Halid b. Velid'in yaptığını aynen yapar.(3)

Tarihe hak ve adaletiyle damga vuran Osmanlılar, yetmiş iki milleti hâkimiyetleri altında bulundurdukları halde, başka din mensuplarının mabetlerine, inançlarına, giyimlerine, lisanlarına karışmadıkları gibi, onlara geniş hak ve hürriyetler tanımışlardır.

Yine Osmanlılar balkanlara da asırlarca hükmettikleri halde onların mabetlerine, örflerine ve haytar tarzlarına müdahale etmemişlerdir. Dört yüzyıl hâkimiyetleri altında bulunan balkanlarda ciddi manada hiçbir terör ve anarşi hadisesine meydan vermemiş, onların huzur ve asayişlerini sağlamışlardır.

Müslümanların şarkta ve garpta fethettikleri bütün memleketlerde fetihten evvel zulüm ve haksızlığın hüküm sürdüğü tarihle sabittir. Oralardaki insanlar bu zulüm ve sıkıntılardan inim inim inlerken, oralara adalet, ilim, ahlâk ve şefkat gibi güzel meziyetler getiren Müslümanlar, o insanların kalp ve vicdanlarına hâkim olmuşlardır. Bu sayede birçok insanın Müslüman olmasına vesile olmuşlardır.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde gayr-i Müslimlerin din, namus, can ve mallarını muhafaza altına almış, inançlarını istedikleri gibi yaşayabileceklerini ve her hususta hür olduklarını ilan etmiştir. Bu sayede o insanlar, vicdan, düşünce ve fikir hürriyetinin tadını almışlardır.

Yine başta Tarık bin Ziyad olmak üzere Endülüs fatihleri, orada yaşayan insanlara adalet ve merhametle muamele etmiş, hak ve hürriyetlerini teminat altına almış, ne inançlarına ne âdetlerine, ne de giyim kuşamlarına dokunmamışlardır.

Hâlbuki Hıristiyanlar Kudüs’ü teslim aldıklarını zaman, akıl almaz bir vahşet sergilemişlerdir. Kadın ve çocukları sokaklarda, binlerce insanı da Hz Ömer Camii’ne doldurup katletmişlerdir. Tarihin kara lekelerinden biri olan bu vahşet, Müslümanlarla Hıristiyanların hürriyet anlayışını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Hürriyet ve insan haklarından dem vuranların, dünyanın bir köy haline geldiği günümüzde başta Filistin olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslümanlara yapılan katliam, zulüm ve işkenceler karşısında sessiz kalmaları onların gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.

Dipnotlar:

(1) bk. Ebu Yusuf, Kitabu'l-Harac, Matbaatu's Selefiye, 1397 h. Kahire, s.135.
(2) bk. age.
(3) bk. Azzam, s.154.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Z
Okunma sayısı : 8.769
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...