"Âlemin ihtiva ettiği uzuvların birer âkıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmesi, belâgatin en makbul bir prensibidir..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet, âlemin ihtiva ettiği uzuvların birer âkıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmesi, belâgatin en makbul bir prensibidir. Zira kâinatın âlem ile tesmiyesi, kâinatın Sâniine olan delâleti, şehadeti, işareti içindir. Binaenaleyh, kâinatın uzuvları da Sanie olan delâletleri, şehadetleri için birer âlem olmaları icap eder. Öyleyse, Sâniin o uzuvları terbiyesinden ve o uzuvların da Sânii ilâm etmelerinden anlaşılır ki, o uzuvlar; birer hayy, birer âkıl, birer mütekellim suretinde tasavvur edilmiştir. Binaenaleyh, bu cem'de kavaide muhalefet yoktur."(1)

"...onların bana secde ettiklerini gördüm." (Yûsuf, 12/4)

Bugün edebiyatta fabl dediğimiz bir edebiyat türünde, hayvan, nebatat veya cansızların, insan gibi akıllı ve şuurlu olarak tasavvur edilerek, hal dillerini kal dili gibi kullanma sanatı çokça işlenmekte ve kabul görmektedir. Bu tarz anlatım şekli Müslüman edibler tarafından da çok eskiden beri kullanılmaktadır.

Kur'an’da ise bunun hakiki vechesi işlenir. Kur'an’da zannetme veya farz etme değil, tamamen hakikat olan cihetler işlenmektedir. Meselâ;

سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
"Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir."
(Haşir, 59/1)

Evet, "secde etmek" şuur ve akıl sahiplerine ait bir vasıf iken, ayette akıl ve şuurdan mahrum cansız varlıklara izafe ediliyor. Bu ise anlatım kaidelerine uygun değildir, diye bir sual soruluyor. Üstadımız yukarıdaki paragraf ile cevap veriyor.

"Âlemin ihtiva ettiği uzuvlar"dan maksat, âlemi teşkil eden muhtelif unsurlardır. Bunlar toprak, hava, su, ateş, atomlar, yıldızlar, galaksiler bitkiler, hayvanlar, cinler, insanlar vesaire...

Cinler ve insanlar akıl sahibi oldukları için bir mesele teşkil etmiyor. Lakin ayetin ifade şeklinde cem sigası kullanıldığı için, diğer şuursuz varlıkları da içine alıyor.

Toprak her ne kadar akıldan, şuurdan mahrum olmuş olsa da yaptığı işler ve vazifeler açısından gayet şuurlu bir varlık gibi duruyor. Toprağa bakan birisi, Allah’ın sonsuz isim ve sıfatlarını onun üstünde çok açık ve bariz bir şekilde görebiliyor. Toprak bu hüviyeti ile akıllı, şuurlu, hatta konuşan bir şahıs gibi oluyor. Dolayısı ile ayetin böyle şuursuz varlıklara şuur sıfatı ile hitap etmesi bu cihetledir.

Bir resim tablosu ressamını nasıl her yönü ile tarif ve ilan ediyorsa, âlemin içindeki her bir varlık da sanatkârı olan Allah’ı isim ve sıfatları ile tanıtıp ilan ediyor. İnsan dili ile konuşurken, bir çiçek bir böcek de hal diliyle konuşuyor; bize sanatkârı hakkında malumat veriyor.

Demek konuşmak, övmek, bildirmek, tarif etmek gibi vasıflar sadece akıl ve şuur sahibi varlıklara has değilmiş.

Kâinat, bir insan gibi âlem olma vasfına haizdir. Çünkü Allah’ın isim ve sıfatlarına en üst seviyede mazhar olup, en azamî şekilde ilan eden kâinattır. İnsan küçük dili ile tevhidi konuşur, kâinat içinde barındırdığı sayısız âlemler kelimeleri tevhidi haykırır.

Hulasa; ayetin kâinat ve içindeki varlıklara şuur, akıl ve konuşma isnad etmesi bu cihettendir.

(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Fâtiha Sûresi Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.101
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...